Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Antik Dönemde Spor ve Olimpiyat Oyunları - Ayrıntılı Bilgiler
www.arsivbelge.com
Antik Dönemde Spor ve Olimpiyat Oyunları - Ayrıntılı Bilgiler dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Antik Dönemde Spor ve Olimpiyat Oyunları - Ayrıntılı Bilgiler başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Antik Dönemde Spor ve Olimpiyat Oyunları

Sporun tarihi, uygar insanın amacının başlangıcı kadar olasılıkla eskiydi. Spor, zamanla insanların sosyal ve doğal çevreleri ile ilişkilerinin yükselmesi için kullanılan bir yöntem şekline zamanla dönüştürüldü. Bu gelişim zamanla insanın temel bedensel hünerlerinin doğal gelişimi olarak görüldü. Spor, tarih içinde (bedensel) özel hünerlere sahip kişilerin önemsenmesiyle de hızlı bir gelişim sağladı, hızlı koşan biri diğerlerinden ayrıldı ve kazanma amaçlı yarışlara dönüştü. Bu mücadele kurallar ile sınırlanınca spor faaliyetleri ve yarışları farklı bir gelişim sağladı.

Antik Mısırda Spor

Spor, Antik Mısır’da ilkel ve askeri de olsa ilk olarak ortaya çıktı ve gelişti. Mısırlıların spor faaliyetlerini gösteren duvar resimleri, Antik Mısır insanları tarafından tapınak duvarlarına tüm detayı ile işlenmişti. Firavun mezarlarını süsleyen bazı duvar resimleri, Antik Mısırlıların bir çok modern spor dalının ilk ataları olduklarını göstermektedir. Mısırlılar sadece spor oyunlarını değil kurallarını da düzenlemişlerdi. Bu kurallar günümüz modern spor oyunlarına benzer kurallar içeriyordu. Spor yarışmalarının düzenini ve akışını belirleyen bu kurallar ve kategoriler, günümüzdekine benzer bir hakemlik sisteminin oluşmasını sağladı. Halikarnassos’lu (Bodrum) Herodotos’un söylediğine göre MÖ. 7. yy da bir grup Olimpialı, (Grekli) Mısır Firavunu Psammis’ı ziyaret ederek organizasyon ve kurallar konusunda bilgi ve görüş almışlardı.

Antik Mısırlılar vücutlarının kuvvetlendirmek ve eğitmek amacı ile sporla ilgilenmiş ve bu eğitimlere özel bir ilgi göstermişlerdi. Giza’daki büyük Sphynx’in civarında bulunan Amenophis II stelinde toplumun yüksek tabakalarının spor uygulamaları yapılmıştı. Bunlar Antik Mısır’ın geniş yayılım alanında oldukça popüler spor faaliyeti ve eğlencelerin varlığını göstermekteydi. Özellikle at sevgisi, okçuluk, koşu, kürek çekme hünerleri ile gurur duyan Amenophis II (MÖ. 1450-1425), bu hünerlerini mezarına dahi çizdirtmişti. Bunlardan bazıları Firavun Tuthmasis IV (MÖ. 1425-1405) içinde doğruydu ve benzer şekilde spor faaliyetlerini mezarına işletmişti. Mısır’ın yaşam damarı olan Nil nehri spor faaliyetleri için büyük avantaj sağlıyordu. Antik Mısırlıların en hoşlandıkları eğlence Nil’in etrafındaki çamurlu bataklıkta macera ile karışık av sporları yapmaktı. Su kuşları, timsahlar ve Nil hayvanları firavunlar için bir tür cesaret sınama uğraşlarıydı.

Mısır’ın en büyük festivali Heb Sed festivallerinde Firavun Setos I (MÖ. 1318-1299) Mısırlıların fiziksel uygunluklarını gösteren bir sembol olarak koşu programında katılımcı olarak gösterilmişti. Beni Hassan’da (Orta İmparatorluk MÖ. 2065-1585, Amenemhat Dönemi (MÖ. 2000-1970) XI-XII. Sülale) bulunan resimlerde de çeşitli pozisyon ve harekette spor uygulamaları gösterilmekte ve başarı ile uygulanmaktaydı.

Saqqara’daki Vezir Ptah Hotep’ın (Eski İmparatorluk MÖ. 2778-2413) mezarında pozisyon almış bir boksörler birbirlerine vurmaya çalışırken yüzlerini koruma çabası içinde de oldukları görülmektedir.

Mısır konusunda bilinen en uzman isimlerden biri olan Tarek El-Awadi’nin araştırmaları, Antik Mısır’da sporun iki kategoride değerlendirildiğini göstermiştir. İlk kategori eğlence için olandı. Gymnastik, akrobasi, avlanma, yüzme ve yüksek sıçrama yada atlama gibi daha özel bir antrenman yada çaba gerektirmeyecek spor dallarıydı. İkinci kategori ise savaşçıların ve kralların vücutlarını geliştiren mücadeleye dayalı sporlardı. Askeri görevlilerin yada rahiplerin düzenleyebildikleri bu yarışlar gençlerin kaslarını güçlendirilmek içindi.

Bu sporlar savaşlar için gençlerin sağlıklı ve dinç kalmasını sağlıyordu. Boks, güreş, binicilik, maraton ve atıcılık gibi zorlu sporları içermekteydi.

Maraton yarışları Mısır spor faaliyetleri içinde en önemlisi olarak biliniyordu. Maraton, hem bir kişinin fiziksel gelişimi için gerekli unsurları hem de dinsel bir amaç için önemliydi. Maraton, Krallar kuşağının etkisinde Heb-Sed kutlamaları boyunca Firavunlar tarafından da uygulanırdı. Maraton’un amacı yeni bir güç ile donatılma, gençleştirip canlandırma, cesaretlerini karşılaştırma yapmak içindi. Bu kutlamaların en önemli rimellerinden biri, Firavun tarafından kendi piramidi yada mezar yapıları etrafında bir maraton koşusu yapmaktı.

Beni Hassan’da (Orta İmparatorluk MÖ. 2065-1585, Amenemhat Dönemi (MÖ. 2000-1970) XI-XII. Sülale) bir sahnede bir arkadaşının sırtında birbirlerini yakalama oyunu oynayan gençler ve iki yada üç topla Juggling (hokkabazlık ) yapan kız grupları göste­rilmekteydi. Buradaki kızlar bir başka sahnede ayakları ile birbirlerine pas verirken yada topa vururken betimlenmişlerdi. Bu bugünkü bilinen futbolun en erken betimlemelerdir. Günümüzdeki hokeye benzer bir oyun ise, uzun raketler ile küçük bir top ile iki oyuncu tarafından oynanmaktaydı. Hokey çubukları palmiye yapraklarının saplarından yapılmış, kavisi ve sonunda ki kalınlığı ile bugünkü kullanılan hokey çubuğuna benzemekteydi. Hokey topu yarım daire şeklinde iki deri parçasının katlanması ve papirüs ipliklerinin sıkıştırılması ile yapılmıştı. Bu ilkel hokey oyunu Hawass’ın işaret ettiği gibi hala ülkenin bir tarafında Hoksha olarak bilinen bir oyun olarak da oynanmaktadır.

Gymnastikler ve akrobatik harekatlar Antik Mısırlıları ince ve güçlü tutacak şekilde icat edilmiş sporlardı. MÖ. 2000′den daha önce Deir Al – Medina’da vücudun esnekliği ile geriye doğru eğdiği vücudundan ellerini arka zemine dokunduran bir gymnastik alış­tırması betimlenmişti. Bugünkü en genel gymnastik pratiklerinden biri olarak bilinmektedir.

Eski Yunan Toplumunda Atletizm ve Atletizm Oyunları

 Günümüzde tüm dünyayı sarmış olan atletizmin, yüzyıllar öncesine dayanan bir geçmişi vardır. Atletizm, gerek sözcük, gerekse içeriği bakımından gerçek anlamını ilk kez eski Yunan toplumunda bulmuştur. Kuşkusuz çok daha önceleri eski Doğu toplumlarında bir takım oyunlar, gösteriler ya da sportif etkinlikler yapılmaktaydı. Fakat bu tür etkinliklerin yalnızca birer eğlence ya da gösteri niteliğini taşımaları veya olasılıkla yalnızca kişisel fiziksel gücün ortaya konması gibi daha dar anlamda ele alınmaları, bunların atletizm olgusu içinde yer almalarını zorlaştırmaktadır. Bu yüzden antik atletizmin öyküsünü eski Yunan atletizminin öyküsü olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.

Sporla ilgilenen eski uluslar arasında İ.Ö. 2. bin yılda yaşamış olan Giritliler de özel bir yer tutarlar. Girit’te Hagia Triadha’da bulunmuş olan “Boksör Vazosu” (İ.Ö. 1500) Girit sportif etkinliklerine bir anahtar niteliğindedir. Bu madeni vazonun çevresinde çeşitli sporları gösteren kabartmalı dört kuşak bulunmaktadır, işlenen konular arasında güreş, boğa oyunu ve boks görülmektedir. Bu vazodan, Giritli boksörlerin başlarını darbelerden korumak için miğfer giydiklerini, ayrıca darbelerini güçlendirmek ya da yumruklarını korumak için ellerine olasılıkla deriden şeritler sardıklarını anlıyoruz. Aynı şeyi, yani ellerin şeritlerle sarılmasını daha sonraları Yunanlı boksörlerde de göreceğiz. Girit’te yaygın olan ve sevilen boğa oyunlarının en güzel örneğini ise Kipssos sarayındaki bir freskoda (İ.Ö. 1600) görmekteyiz.

Giritli akrobat önce boğaya ön taraftan koşar adımla yaklaşmakta, boynuzlarından yakaladıktan sonra kendini yukarı atıp bir takla ile hayvanın sırtına gelmekte ve sıçraya­rak öte tarafta onu tutmak için bekleyen bir akrobat arkadaşının kollarına atlamaktadır. Gerçek atletizm olgusuna ilk kez eski Yunanistan’da rastlandığını belirtmiştik. Koşu, atlama, çeşitli nesneler atma, dövüşmek, çeşitli dönemlerde gençler ve çocuklar için olağan oyunlardı. Fakat oyun atletizm demek değildir. Çocuk yorulunca oyuna ara verir, sıkılınca bırakır. Oysa bir yarıştaki yarışmacı yorulsa da yarışmayı sürdürür, uzun süre dayanabilsin ve formunu korusun diye kendisini hazırlar, idman yapar. Eski Yunanca’daki atlet sözcüğü genellikle bir yarışma anlamında olan eril form (atlos) ya da daha çok yarışma ödülü anlamında olan cinssiz form (atlon)’dan türetilmiştir. Bu iki anlamdan kuşkusuz yarışma atlos sözcüğü daha eski ve sözcüğün köküdür. Atlet sözcüğü (atleter) ilk önce Homeros tarafından kullanılmıştır. Atlios sıfatında “mücadeleden acı çeken” anlamı vardır. Nitekim, Pindaros bir atleti “acı çekmekten hoşlanan kişi” olarak tanımlar.

Atlet bir şey için yarışan kişidir. Fakat eski Yunan toplumunda, atleti yarışmaya çeken, kazandığı zaman verilecek ödülün maddi değil, manevi değeridir. Kimi zaman, kazanılan ödülün alınıp götürülmesi yerine, tapınağa bağışlanması atlete daha büyük bir onur sağlıyordu. Herodot (I, 144) bu konuda şunları söylemektedir: “… Apollon onuruna düzenlenen törenlerde kazananlara eskiden bronz üçayaklar verilirdi, ödül olarak; bunu kazanan alıp tapmaktan dışarıya çıkaramaz, tanrıya adak olarak orada bırakırdı.

Halikarnassos’lu Agasikles adında birisi, bu âdeti umursamamış, kazandığı üçayağı evine götürmüş, duvara asmıştı. Bunun üzerine öbür beş kent, Lindos, İalysos, Kameiros, Koş ve Knidos, altıncısına, Halikarnassos’a tapınağın kapılarını kapatmışlardı. Onlarda onu işte böyle cezalandırmışlardı. ” Gerçekten de eski Yunan yaşamında üstün olma ve onur, en büyük erdemlerden sayılıyordu. Yarışma yaşamlarının her alanına girmişti; müzik, dram, şiir, sanat, hatta güzellik yarışmaları bile yapılmaktaydı.

Eski Yunanlılar; insanların onur için dövüştükleri, Homeros’un da dediği gibi “her zaman birinci ve diğerlerine örnek olmak” için mücadele ettikleri, bir kahramanlar çağının varlığına inanıyorlardı.

 Eski Yunan atletizminin en önemli özelliği, sürekliliğidir. Homeros çağı savaşçısı için atletizm, eğitim ve fiziksel gücün etkinliği demekti. Eski Yunanlılar hiçbir zaman tek bir ulus olarak, tek bir hükümet yönetiminde toplanmadılar. Yunanistan’da çok sayıda kent-devleti (polis) oluşmuştu. Bu kent-devletleri her zaman birbirleriyle kavgaya hazır idiler. Bir araya gelip sürekli bir birlik sağlayamayan eski Yunanlılar, aralarında sık sık olagelen tartışmalar yüzünden kendilerini her an savaş alanında bulabiliyorlardı. Kendi can güvenlikleri fiziksel güçlerine bağlıydı. Özellikle asker bir ulus olan ve toprakları üzerinde çalıştırdıkları helotlafı sürekli denetim ve gözetim altında tutmak zorunda olan Ispartalılar her an tetikte bulunmalı, zinde ve savaşa hazır durumda olmalıydılar. Ispartalılar, kendi fiziksel ve ordu eğitimlerini ciddi olarak örgütleyen ilk Yunanlılardı. Eski Yunanlıların yarışma sevgisi yaşamlarının birçok kesimlerini etkilemiştir. Basit bir örnek olarak Grekçe “iyi”nin (kalos) anlamına bakalım. Eskiçağda bir Yunanlı için “iyi” bir adam, başarılı bir adamdı; “iyi” olmak için başarılı olmak zorundaydı. Aynı şekilde “iyi bir koşucu”, yarış kazanabilen bir koşucu idi. Hiçbir Yunanlı “iyi bir kaybeden” olamazdı; bir kişiyi daha kaybediyorken “iyi” olarak düşünemezdi.

 Homeros Çağında Oyunlar

 Atletizm ruhu, doğal olarak gücün aristokrasinin elinde bulunduğu toplumlarda ortaya çıkmıştır. Böyle ortamlarda dövüşmek ve yarışmak aşkıyla koşut olarak üstünlüğü kabul ettirme isteği gelişti. Homeros dönemi Akhaları arasında böyle koşullar vardı. Oyunların yapılması, özellikle ölünün ruhunun hoşnut edilmesi idi. Böyle düşüncelerde biraz gerçek payı olabilir, fakat Homeros’da oyunlar altında yatan herhangi dinsel bir düşünce bulamayız. Homeros’da oyunlar, günlük yaşamın parçasıdırlar ve tamamen dünyevidir, dinle doğrudan ilişkisi yoktur. Atletizmin dinle olan ilişkisi bugüne değin bu konuda yapılan çalışmalarda ele alınmış fakat kesin bir sonuca varılamamıştır. Her ne kadar atletizm festivallerinin kökenini dinsel olaylara (özellikle cenaze törenlerine) bağlamak yaygın bir düşünce ise de; elimizde kesin kanıtlar yoktur. Homeros’da-ki atletizm tanımlamaları dinsel olayların sonucudur, ama yalnızca toplanan insanları ağırlamak ve ölünün ruhunun hoşnut edilmesi için yapılan cenaze töreninin bir parça­sıdırlar, başka bir devimle, “bağımsız olarak örgütlenmiş bir atletizm yarışması” düşüncesini bulamayız, bu gösteri niteliğindeki oyunlarda. Herhangi önemli bir,olay yarışma düzenlenmesi için bahane demekti: savaş için ordunun toplanması, bazı büyük kabile şeflerinin evlenmeleri, cenaze törenleri vb. Toplanan insanları ağırlamak için en doğal yol yarışma düzenlemekti.

Odysseia’da ise atletizm türündeki oyunlar-güreş, koşu, disk vb.- yalnızca akşam yemeklerinden sonra yapılan eğlencelerdir. Bu yüzden, sonraki dönemlerde görülen örgütlü ya da koordine edilmiş yarışma bilinciyle ilgisi olmayan Homeros’daki atletizm tanımlamalarında, atletizmin kökeninin dinsel olaylara bağlanıp bağlanamayacağı sorusuna verilebilecek kesin bir yanıt bulamayız. İ.Ö. 8. yüzyıldan başlayarak düzenlenen organize festivaller ve bu festivallerde yer alan yarışmaların tanrıların onuruna ve onların koruması altında yapılması, yarışmaların dinsel karakterine işaret etmesine karşın, kökenlerini dinle ilişkili görmek açısından, oldukça uzak bir olasılıktır. İlk zamanlarda, Olimpiyat ve diğer büyük festivaller başlamadan çok önce, eski Yunanlılar bir kahramanlar çağının varlığına inanıyorlardı. İnsanların onur için dövüştükleri, Homeros’un da dediği gibi “her zaman birinci ve diğerlerine örnek olmak” için mücadele ettikleri bir dünya idi bu.

İlyada’da (XXIII, 262-897) kahraman Patroklos’un ölümü nedeniyle düzenlenen oyunları görmekteyiz. Akhilleus askerlerine toplanmalarını emreder ve yapılacak yarışmalarda kazananlara verilecek leğenler, üç ayaklı kazanlar, atlar, katırlar, öküzler ve kadın esirler getirtir, gemilerden. İlk olarak beş yarışmacının yer aldığı araba yarışı yapılır ve bunu Diomedes kazanır. Bu cenaze oyunlarındaki araba yarışı ünlü vazo ressamlarından Sophilos’un İ.Ö. 580 yıllarında resmettiği bir dinos parçası üzerinde günümüze değin gelebilmiştir. Bu parça üzerinde yalnızca atların kazanan takımını izleyicilerin oturma yerlerine yaklaşırken görmekteyiz. Ressam, Yunan vazo boyamacılığın da pek az görülen bir şekilde, konuyu belirtmek için “Patroklos Oyunları” (Patroklus: atla) yazısını eklemiştir, sahneye. İzleyicilerin kimi başka yere bakıyor. Bu da vazo üzerinde aynı zamanda diğer bir spor olayının ya da olaylarının resmedildiğine işaret edebilir. Başka bir deyimle, izleyicilerin dikkati vazo üzerinde resmedilmiş başka bir yarışmaya çekilmiştir. Patroklos onuruna düzenlenen bu cenaze oyunlarında araba yarışlarından sonra, oyunlara başkanlık eden Akhileus bir boks maçının yapılacağını bildirir. Ünlü boksör Epeios, kendisine rakip gösterilen Euryalos’u çenesine indirdiği bir yumrukla yere serer. Üçüncü karşılaşma Odysscus ile Aias arasındaki güreştir; beraberlikle sonuçlanır. Güreşten sonra koşu yarısı gelir. Üç yarışmacı vardır: Odysseus, Aias ve Antilokhos. Aias öküz pisliğine basarak kayar, Odysseus da bu fırsattan yararlanıp, onu geçer ve ödülü kazanır.

Daha sonra Aias ile Diomedes’in silahlarını kuşanmış bir halde dövüştüklerini görüyoruz. İzleyiciler sonuçtan öylesine korkarlar ki. yarışmacıların doğuşu sona erdirerek ödülleri paylaşmalarını isterler. Çünkü doğuş, kahramanlarından birinin ölümü ile sonuçlanabilecektir.

Altıncı yarışma disk (külçe) atmadır. Ödül bir külce ham demir olup. dört yarışmacı vardır. Yarışmacılardan ilki olan Epeios külçeyi o denli kötü atar ki. izleyiciler güler. Polypoites müthiş bir atışla bütün yarışmacıları geçer ve ödülü alır.Son olarak ok atma ve cirit atma yarışmalarıyla oyunlar biter.

Odysseia’da (VIII, 100-125) ise, Odysseus onuruna düzenlenen oyunlarda yarışma coşkusu ve kazanma gururunu görüyoruz. Troia’dan İthaka’ya kadar süren uzun yolculuğunda Odysseus Phaiakların ülkesine varır. Kralın kızı Nausika onu babasının sarayına götürür. Burada Odysseus çok iyi ağırlanır, onuruna yarışmalar düzenlenir. Phaiak ülkesinin genç prensleri yarışmanın düzenleneceği yere gelirler; koşu, güreş, uzun atlama, disk ve boks yarışmaları yapılır . Bu arada kralın oğlu Laodamas, Odysseus’a meydan okur. Odysseus eline geçirdiği bir diski öylesine uzağa fırlatır ki, kimse diyecek bir söz bulamaz. Odysseus’un üstünlüğü tartışmasız kabul edilmiştir, kralın da araya girmesiyle olay büyümeden kapanır.

 Atletizm Festivallerinin Ortaya Çıkışı

 Festivallerin ortaya çıkışı çeşitli nedenlere bağlıdır. Geçmişleri çok eskilere giden birçok festival tarım ve çiftçi yılı ile, diğer bazıları ise, tanrı ya da kahraman tapımı ile ilişkili idiler. Birçok festival de, ülkeleri için savaşırken ölen komutan ya da askerlerin onuruna düzenlenen cenaze oyunlarında ortaya çıktı ve bu şekilde gelişti. Ulusal atletizm festivallerinin ortaya çıkışı da kent-devleti (polis) sistemi ile doğrudan ilişkilidir. Homeros’da atletizm festivali göremeyiz, ancak çok daha sonraları kent-devleti düşüncesinin yaşama geçirilmesi, bir arada yaşayan ve çeşitli oyunlar ya da gösteriler düzenleyen insanlara, bu oyunları belli bir düzen ve program dahilinde örgütleme olanağını vermiş olmalıdır. Homeros’daki dinsel karakterli festivaller, artık örgütlenmiş atletizm oyunlarına dönüşmüştü. Kabile yaşamı örgütlenmiş atletizm oyunlarının gelişmesi için gerekli koşulları sağlamıyordu. Ülke, sürekli göçlerle ve savaşlarla rahatsız ediliyordu. Yüzyıllardır kuzeyden güneye bir göç dalgası vardı. Kuzeyden gelenlerin bazıları, ulaştıkları yerleri ele geçirerek, bazıları da yerli halkla kaynaşarak, barış içinde oralarda yerleşiyorlardı. Fakat ülke onlar için dar geliyordu ve onuncu yüzyıl ya da daha erken bir tarihte bir göç dalgası doğuya doğru geldi. Aioller, İonlar ve Dorlar, denize yöneldiler ve Ege adaları ile Küçük Asya’nın batı kıyılarını kapladılar. Buralara Yunan dili ve uygarlığının yanısıra spor tutkularını da getirdiler.

Doğu krallıkları ile olan ilişki onları, birlik içinde olmaya zorladı ve böylece kent-devleti doğdu. Küçük Asya’nın zengin vadilerinde bu kentler refaha ulaştılar; ticaret, edebiyat ve sanat gelişti. Kırsal köy yerleşmeleri giderek büyüdü ve kendi devletlerini oluşturdular. Böylece sekizinci yüzyılda Yunan uygarlığını tüm Akdeniz dünyasına taşıyan yeni bir yayılma dönemi (kolonizasyon) başladığında. Yunanlı yerleşenlerin ilk kurdukları hükümet tipi, kent-devleti oldu.

Küçük Asya kentleri Yunanistan’dakilerden daha önce geliştiler. Olasılıkla eğitim programında atletizm ön sırayı aldı ve böylece atletizm festivali düşüncesi doğdu. Spor artık aristokratların tekelinde değildi, herkes yapabilirdi. Çok geçmeden her kent devletinin kendi spor okulları (gymnasiumlar) ve güreş okulları (palestralar) olmaya başladı.

Yerleşik kent-devletindeki yaşamda, din de örgütlendi, festivallere koşut olarak düzenli kutsal günler yer almaya başladı. Böyle bir ortamda, ulusal yarışma sevgisi serbest bir uygulama alanı buldu.

Eski Yunan dünyasındaki belli başlı büyük festivalleri şöyle sıralayabiliriz.

Olimpiyat Oyunları: İlk olarak İ.Ö. 776′da düzenlendi ve İ.S. 393′te sona erdi. Dört yılda bir Olympia’da düzenleniyordu.

Pythia Oyunları: İlk olarak İ.Ö. 582′de düzenlendi. Roma İmparatoru lulianus’un hükümdarlığı sırasında (İ.S. 361-363) hâlâ yapılıyordu. Olasılıkla Olimpiyat Oyunları ile aynı zamanda sona ermiştir. Her dört yılda bir Ağustos ayında Apollon onuruna Delphi’de düzenlenirdi.

İsthmos Oyunları: Her iki yılda bir Nisan-Mayıs aylarında düzenleniyordu. İlk kez ne zaman düzenlendiğini bilmiyoruz. Korint’de hüküm sürmüş tiranların başlatmış olabileceği düşünülebilir (İ.Ö. 660-590). Roma imparatoru lulianus’un hükümdarlığı sırasında hâlâ yapılıyordu. Posedion onuruna Korint’de düzenlenmekteydi.

Nemea Oyunları: İlk kez İ.Ö. 573′de düzenlenen bu oyunlar, iki yılda bir, Temmuz ayında Zeus onuruna Nemea’da yapılmaktaydı.

Dört büyük festivalin zaman tablosunu aşağıdaki gibi düşünüp, örnek olarak İ.O. 468-464

yıllarını alabiliriz:

İ.Ö. 468 İsthmos Oyunları (Nisan-Mayıs)/Olimpiyat Oyunları (yazın)

İ.Ö. 467 Nemea Oyunları (Temmuz)

İ.Ö. 466 İsthmos Oyunları (Nisan-Mayıs)/Pythia Oyunları (Ağustos)

İ.Ö. 465 Nemea Oyunları (Temmuz)

İ.Ö. 464 İsthmos Oyunları (Nisan-Mayıs/Olimpiyat Oyunları (yazın)

Bunların dışında her yıl kutlanan ve bir Atina festivali olan “Panathenaia” şenliği vardır.Bu şenlik her dört yılda bir, Temmuz ve Ağustos aylarında daha büyük bir görkemle kutlanıyordu (Büyük Panathenaia). Athena’nın doğum günü olarak kabul edilen bu şenlikte resmi törenler, kurbanlar ve oyunlar yer alıyordu. Atina’daki Parthenon tapınağının firizinde bu şöleni anlatan kabartmalar yer alır. Bu kabartmalarda nakış işlemeli bir Peplos’ un tanrıça Athena’ya getirilişi sahnelenmektedir. Festivalin bir parçası olan oyunların ödülü kutsal zeytinyağı idi; bu yağ Athena’nın betimini taşıyan amphoralara doldurulurdu.

Eski Yunan’da Spor ve Olimpiyat Oyunları

Greklerde sporu Olimpiyat oyunlarından ayrı düşünmek olanaksız gibidir. Öyle ki Greklerde spor faaliyetleri ve oyunlarından bahsetmek Olimpiyat oyunlarından bahsetmek ile eş değerdi. Sporcular bile çalışmalarını Olimpiyat oyunların katılmak ve kazanmak için yaparken, şehir devletleri de onlara maddi ve manevi destek (sponsor) olarak isimlerini duyuruyorlardı. Olimpiyat oyunları, Grek yaşamında sadece spor faaliyetleri olarak değil toplumlarının birleşmesi,sanat ve takvim gibi özel durumlarında belirleyicisiydi. Greklerde takvimin akışı dört yılda bir düzenlenen Olimpiyat oyunlarının göre belirlenirdi. MÖ. 5. yüzyılda yaşamış Elis’li filozof Hippias’ın ilk kez MÖ. 776 yılında başladığını bildirdiği oyunlar, geriye doğru   l.OIympiat 2. Olympiat diye devam ederek sayıldı ve bir çok önemli olay bu sıralamaya göre tarihlendi. Olimpiyat oyunlarının en başarılı sporcusunun ismi ise iki Olimpiyat oyunu arasındaki dört yıllık süreye verilirdi. Sanatsal olarak ise Olympiat oyunlarında başarı kazanan sporcular, Antik Grek heykeltıraşları ve vazo ressamlarının çalışmalarına protip oluşturuyorlardı. Heykeltıraşlar bu sporculara göre mükemmel sporcu veya ideal insan heykelleri yapıyorlardı. Kahramanlar çağında (Homeros dönemi) ölen kahramanların arkasından anısına oyunlar ve yarışmalar düzenlendiği bilinen bir gelenekti. Homeros’un İlyada’sında Akhilleus ölen arkadaşı Patraklos için at yarışları düzenletmişti. Fakat özel olarak spor yarışmaları için düzenlen­miş oyunlardan bahsetmek oldukça zordur. Olimpiyat oyunları üzerine MÖ. 6 yy. dan sonra yazılan yazılar, Olimpiyat oyunlarının mitolojik başlangıcı üzerine bilgiler vermeye başlamıştı. Thebai’li Lirik ozan Pindaros (MÖ. 518/522- MÖ. 446) Olimpiyat oyunlarının başlangıcını Herakles öyküsü ile başladığını bildirmişti. Aslında Olimpiyat üzerine anlatılan bir çok epizod olmasına rağmen bunların büyük çoğunluğu Herakles ile bağlantılıydı.

Pindaros’a göre Olimpiyat oyunlarının başlangıcı şöyleydi; “Herakles, tanrı Zeus’un karısı tanrıça Hera’nın kötü oyununa gelip cinnet geçirmesi ile tüm çocuklarını teker teker öldürmüştü. Tanrılar Herakles’in işlediği bu büyük suçtan dolayı onu cezaya çarptırmış ve meşhur “on iki iş” ten biri olan Elis Kralı Augis’ın yıllardır temizlenmeyen ağıllarını temizleme görevi vermişlerdi. Herakles bu iş için Elis kralı ile bir anlaşma yapmıştı, anlaşmaya göre Herakles Augis’in ağıllarını bir günde temizleyebilirse kral sürüsünün on da birini Herakles’e verecekti. Herakles Olimpia ve çevresine hayat veren Alpheios ve Peneios ırmaklarını yıllardır temizlenmeyen ağılların içinden geçirecek şekilde çevirmesi ile hem ağılların temizlenmesini sağlamış hem de bereketsiz topraklara gübre kazandırmıştı. Fakat Herakles’in bu başarısından sonra sözünde durmayan Augias’a kızan Herakles, Kralı ve oğullarını öldürerek sürülerine el koymuş ve zaferini Olimpia oyunlarını başlatarak kutlamıştı”.

Bir diğer epizod ise Pelops üzerinedir, Pelops’un doğudan gelen (Anadolulu) bir kahraman olarak   bilinmesi    ilk   Olimpiyat oyunlarının Elis’de değil de doğuda (Anadolu)   başladı­ğına inanılmıştı, çünkü Olimpiyat   oyunlarının    ilk    başladığı dönemlerde(bu dönem Karanlık Dönem olarak anılır) Grek coğrafyası göçler   ve iç kargaşa ile uğraşırken Anadolu insanları bolluk ve bereket içinde yaşamlarında eğlenceye ayırabilecek zamanı bulabiliyorlardı.

Olimpiyat oyunlarının bilinen başlangıcı MÖ. 9. yy da yaşayan Elisei kral Iptitos’un Grek coğrafyasındaki büyük kargaşa ve sorunlara son verilmesi için başvurduğu Delphi’li kahinin uyarısı ile başlatıldı. Kahin, Krala Olimpia’da oyunlarının başlatılması durumunda sorunların azalacağını ve Grek kabilelerinin birleşebileceğini bildirdi. Bundan sonra düzenlenen Olimpiyat oyunları sırasında tüm Grek coğrafyasında barış ilan edilip savaşlara Olimpiyat oyunları süresince ara verildi. Olimpiyat sırasında savaşmaya devam eden site devletlerine ve yolcular ile sporculara zarar verenlere ağır cezalar getirilerek bu barış durumu korunmaya çalışıldı. Olimpiyat oyunlarının başlama tarihinden bir kaç ay önce spondophoroi adı verilen Olimpiyat elçileri yada habercileri yola çıkarak (günümüzde Olimpiyat ateşlerini taşıyan sporcular gibi) tüm Grek şehirlerini dolaşıyor ve Olimpiyat oyunlarının başlama tarihini bildirip barış koşullarının oluşmasını sağlıyorlardı. Spondophoroi’ler yola çıktıktan sonra dokunulmazlık ve özel yetkiler ile donatılırdı ve sonradan bunlar şehir devletleri arasında elçi olarak görev aldılar.

İlk Olimpiyat İ.Ö. 776′ya tarihlenmektedir. Olimpiyat festivallerinin düzenlenmesinden Elis kenti sorumluydu. Festival boyunca festivale katılacak olan kent-devletleri arasında bir barış anlaşması yapılırdı. Elis’den yola çıkan haberciler bu kutsal anlaşmayı duyurmak için kentten kente dolaşır, yarışmacıları ve izleyicileri festivale davet ederlerdi. Saldırmazlık anlaşması üç ay kadar sürerdi. Anlaşma sırasında tüm yarışmacılar ve diğer çağrılılar, baştanrı Zeus’un koruması altındaydılar. Oyunlar sırasında barış içinde olup, huzursuzluk yaratacak her türlü davranıştan kaçınacaklardı. Hiçbir ordu kuvvetinin oyunların düzenlendiği kutsal topraklara girmesine izin verilmeyecekti. Bir defasında Ispartalılar, bir Olimpiyat Festivali sırasında saldırıya geçmişler ve bu yüzden ağır para cezasına çarptırılmışlardı; ödemeyi kabul etmeyince de oyunlardan ihraç edilmişlerdi. Festival düzenleyicileri Hellanodikai olarak adlandırılıyordu. Önceleri tek kişinin üstlendiği bu düzenleme komitesinin islerini, daha sonraları Olimpiyat Festivalinin büyümesiyle, dokuz ve son olarak da on kişi yürütmeye başladı. Düzenleme Komitesi programı denetliyor ve yarışmacıların durumlarının yarışmaya uygun olup olmadığını kontrol ediyordu. Aynı zamanda festivalin harcamalarını da kontrol edip. ödüllerin dağıtımını sağlıyordu.

Yarışmacılar Olimpia şehrine kendi imkanları ile ulaşırlardı. Kentlerde olimpik elemeler olmaz, her isteyen yarışlara katılabilirdi. Bazen yerel organizasyonlar ya da yönetimler sporcuların masraflarını karşılarlardı. Bu konuda bilinen en eski örnek, MÖ. 300 yılında Efes’te bir antrenörün isteği üzerine bir atlete yapılan yardımdır. Bunun dışın da başka şehirler tarafından para karşılığı transfer edilen sporcular da vardı. Örneğin Kroton’lu Astylos 488 ve 484 yılında başarılı olunca, Syracusa tarafından transfer edildi ve 480 olimpiyatlarında bu şehir için koştu. Bu yüzden şampiyonlarını başkalarına kaptırmak istemeyen şehirler başarılı sporcularını büyük ödüllere boğdu.

Bu sayede olimpiyat şampiyonları tiyatrolarda, arenalarda ücretsiz şeref koltukları, zeytinyağı amforaları, ücretsiz yemekler kazandılar. En bonkör şehirlerden biri olan Atina, şampiyonları 500 drahmi (bugünkü alım gücüyle 300.000 $) ile ödüllendirdi. Kaybeden sporcular ise ‘güneş battıktan sonra arka sokaklardan evlerine dönüp uzun süre kimseye gözükmemeyi yeğlediler’ (Pindaros).

Böylesine şerefli ve kârlı bir şampiyonluk için yoğun bir eğitim, sıkı bir diyet ve seks dahil birçok ‘nimetten’ mahrumiyet, yarışmacıların göze alması gereken koşullardı. Birçok sporcu peynir, incir ve çeşitli tahıllardan oluşan bir rejim yaparken, balık ve domuz eti en çok yasaklanan yiyecekler arasındaydı. Her ne kadar şarabın belirli miktarlarda içilmesi tavsiye edilse de, kimi sporcular bu konuda da üstün performanslar gösterebiliyorlardı. Söylentilere göre Güney İtalya’da Kroton şehrinde yaşayan antik olimpiyat tarihinin en büyük güreşçisi Milon bir oturuşta 8 litre şarap içiyordu. Eflatun, pentatlon galibi İkkos’un antreman döneminde ne bir kadına ne de bir erkeğe dokunduğunu yazar. Epictetus’a göre başarılı olmak isteyen bir sporcu kesinlikle soğuk su içmemelidir. Etkinliklerde kadınlara ait oyunlar yoktu, hatta oyunları izlemeleri ölümle bile cezalandırılabiliyordu. 12-17 yaş arası ve yetişkin erkeklerde zırhla koşu da dahil 200-400 ve 4800 metre yarışları vardı, ikincilik ödülü verilmez, su, top ve takım oyunları ile maraton yer almazdı. Bunun yanında at ve savaş arabası yarışlarına, at sahiplerinin sürücü olarak katılmak zorunda olmamaları, kadınlar, monarşik liderler, hatta Tiranların bile at sahipleri olarak yarışmalara katılmasını sağlıyordu. Alkibiades adlı Atinalı politikacı ve general, İÖ 416′da tam yedi yarışa katıldı. Kendisinin arabayı kullanıp kullanmadığını bilmiyoruz ama ilginç bir şekilde ilk üç sırayı almıştı. Isparta Krah’nın kızı Kyniska, 396 ve 392 Olimpiyatlarında 4 atlı savaş arabası yarışlarını kazanırken, Nero tam on atın çektiği arabayla kendine avantaj sağlamasına fakat sonunda düşüp yarışı kaybetmesine rağmen kendini birinci ilan ettirmişti. Ne var ki Nero’nun bu zaferi (!) daha sonra iptal edilmiştir. Kazananların nasıl belirlendiği halâ tartışılırken, yaygın kanı eleme usulüyle finale kalmak olduğudur. Ağır sıklette yer alan güreş, boks ve pankreas dallarında zaman ve ağırlık sınırı olmadığı için iri cüsseli atletler avantajlıydı. Pankreasta ısırma ve göze sokmak yasak, tekmelemek, itmek, boğazı sıkmak, parmak kırmak ve cinsel organlara darbe vurmak serbestti. Bu sporda ele sarılan kumaş parçalarının fonksiyonu rakibin yüzünü değil vuranın ellerini korumaktı! Birçok vazo ve lahit süslerinde yüzleri oldukça hasara uğramış kişiler görülür, hatta bu konuda alaycı şiirler de yazılmıştır. Örneğin;”Odiseus yirmi yıldan sonra evine döndüğünde köpeği Argos onu tanımıştı. Fakat Stratofon seni, dört saatlik bokstan sonra ne köpeğin ne de arkadaşların tanıyabilir. Aynaya bir bakarsan, sen bile kendinin başka birisi olduğuna dair yemin edebilirsin”. Lucilius

Güreşte yere düşen kaybederken, pankreas taraflardan biri pes edene ya da dövüşemeyecek hale gelene kadar sürerdi. Karşılaşmalar sırasında ölenler veya rakibini ciddi şekilde yaralayanlar olduğuna dair hikayeler vardır. Kasıt dışı sakatlama ceza almazken, Olimpiyat hakemleri Astpalaia’lı Kleomedes’in boks şampiyonluğunu, rakibinin ölümüne kasten neden olduğu için iptal etmişlerdi.

Olimpia oyunları bunlarla sınırlıyken, Afrodisias ve Aleksandria’deki yöresel oyunlarda, erkekler güzellik, zırhlı dans, savaş arabasını parçalara ayırma, meşale yarışı, takım yarışı gibi değişik seçenekler vardı. Zamanla coğrafi alanı çok genişleyen oyunlara Yehuda Kralı Herod veya Hadrian gibi ünlü kişilerde para ve manevi ödüllerle katkıda bulunmuşlardır.

Bazı tarihçiler sporun modern ve dinden bağımsız, rekor kırmaya dönük tarafına, diğerleri ise sadece eskinin yeni bir tarzı olduğuna önem verir. Ne olursa olsun atletlerin iç dünyaları çok ilginç olmalıydı. Nasıl insanlardı, ne farklılıkları vardı? Nasıl hazırlanıp, motive olup yarışırlardı? Acıya, kaybetmeye, üne kendilerini nasıl hazırlarlardı? Toplumdaki yerleri ne idi ve kendilerini nasıl görüyorlardı?

Eski yarışçılar Olimpia’ya kendi irade ve mali güçleri ile giderler ve şehirlerinde herhangi bir elemeden geçmezlerdi. Devlet gymnazyumlarına giriş bedava ve serbest olsa da, antreman için para, eğitim ve zaman gerekliydi. Yüzyıllar boyunca devletlerin herhangi bir yardımı söz konusu olmazken bu konuda ilk yazılı belge Efes’te İÖ 300 tarihinde, bir atletin hazırlanması için hocasının yaptığı istektir. Benzer yazıtlar zamanla kendilerine “gymnazyum sınıfı” adını veren ve genç erkeklerin üye olduğu derneklerde belirli kurallara bağlı olarak eğitim gören bir sınıfın türediğini gösteriyor. (İÖ l.yy). Olimpiyatlara katılanlar, yaklaşık on yıldır hazırlandıklarını ve oyunlardan önce, yakın­lardaki Elis şehrinde ellerinde uzun sopalar olan ve tartışılmaz yetkiye sahip görevliler gözetiminde sportif ve ahlaki bir eğitimden geçtiklerine dair yemin ederdi. İÖ I.yy’a gelindiğinde tüm atletler hocaları eşliğinde, belirli bir program, seks ve yemek diyeti çerçevesinde oyunlar hazırlanıyordu. Kimi diyet, peynir, incir ya da tahıl ürünlerini balık ve domuz etine tercih ederken, Pisagor’un Kroton tıp okulu baklagilleri yasaklayıp eti öneriyordu. Olimpiyatların en büyük güreşçisi Milo’lu Kroton, bir oturuşta 18 kilo et ve ekmeğin yanında 8 litre şarabı mideye indirebiliyordu. Eflatun (Plato) ise pentatlon şampiyonu Tarenlum’lu İkkos’un hazırlıklar sırasında hiçbir kadın yada genç erkeğe yaklaşmadığından bahseder. Halter için pek bir hazırlık önerilmezken gölge boksu, kum torbası hatta dansın faydalı olacağı söylenirdi. İlginç bir nokta ise sporcuların antrenman sırasında flüt dinlerken, festivallerde müzisyenler, dansçılar ve haberciler arasında da yarışmalar düzenlenirdi.

Öte yandan hile oldukça yaygın olduğundan, buna karşı önlem olarak epey düzenlemeler getirilmişti ve ilginçtir İÖ 4.yy’a gelindiğinde ceza olarak alınan paralarla yaptırılan, Zeus’a adanmış Zanes adlı heykeller Olympia’nın her tarafını doldurmuştu. Homeros, Patroklos’un cenaze oyunlarında Antilokhos’un bitişe yaklaşırken tehlikeli bir şekilde arabasını sürmesi üzerine, Menealos’la boğaz boğaza geldiğini yazar.Yarışa erken başlayana kırbaç cezası verilir, güreşte rakibinin parmağını kıran ise sopayı yerdi.

Bazen zafere ulaşanların, Alkibiades’in ödül olarak verilen kutsal kaplarda içki içmesi gibi, aşırıya kaçtığı da olurdu. Şampiyonlar, büyük olasılıkla, zaferde katkıda bulunanları anarak teşekkür eder ve zaferin her zorluğa deydiğini söylerdi. Hemen kutsal alana gidilir, tanrılara dua edilir, bazıları da tüm ödülleri tapınağa verirdi. Nemea’da bir pentatlon şampiyonunun (İÖ 550) disk, cirit uçları, kurşun ağırlıklar, strigil ve bir çok içki kabından oluşan hediyeleri bulunmuştur.

Kazananları eve vardıklarında kutlamalar, şarkılar ve törenler beklerdi. Bazı şehirler kahramanın heykelini diker ve zamanla bu kişiye tapılırdı. Thasos’lu Theagenes, uzun süren kariyerine 480′de boks ve 476′daki pankreas dahil tam 1.400 birincilik sığdırmıştır. Ölünce heykeli dikilip kült haline getirilmiş ama sonra onu sevmeyen biri heykelini devirmeye çalışırken altında kalıp ölür. Ne rastlantı ki, heykel tamir edilip yerine dikilene kadar şehirde açlık baş gösterir. Peloponnesos Savaşlarında, Atina’nın, üç Olimpiyat şampiyonluğu bulunan Rodos’lu Doreus’u ve atletizmi pek sevmeyen Büyük İskender’in İssos savaşında Pindar’ın hayatını bağışlaması gibi şampiyonluğun kimi zaman hayat kurtardığı da olurdu.

Yunanlılar güç ve sağlığın ahlaksal erdemlerden ayrılamayacağını iddia etseler de, olimpiyatlarda yarışan sporcular arasında kuralları ihlal eden, rakiplerine rüşvet veren, hile yapan, yalan söyleyen sayısız örnek vardı. Olimpik stadyuma giden yolun üzerindeki Zeus heykellerinin çeşitli sebeplerden dolayı verilen cezalarla finanse edildiği ve yol üze­rinde bir zamanlar yüzlerce heykel olduğunu düşünürsek, bu durum daha kolay anlaşılır. Bu şekilde dikilen ilk altı heykel 98. olimpiyatlarda Teselya’lı boksör Eupolos tarafından yaptırıldı. Suçu rakiplerine yenilmeleri için rüşvet vermekti. MS. 93 yılında İskenderiye’n bir atlet İyonya’da şans oyunlarında oyalanıp geç kalınca, hakemlere hava koşullan yüzünden geciktiğini söyledi. Bu yalanın aynı şehirden bir başka yarışmacı tarafından yüzüne vurulması üzerine ağır para cezasına çarptırıldı.

Olimpiyatların sembolü olan beş renkli halkanın, eski Yunan’da da var olduğuna dair id­dia bir çok eserde bulunabilir. Genellikle Delphoi şehrinde, stadyumda bir taşın üzerine kazınmış bulunan yuvarlaklardan yola çıkılarak verilen bilgiler gerçekten inandırıcıdır. Gerçekte olimpiyatların sembolü ilk kez 1913 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesi Başkanı Pierre de Coubertin tarafından ortaya atıldı. O tarihe kadar yapılmış olan beş modern olimpiyatı ve beş ülkenin olimpiyat ruhu ve barış içinde birleşmesini sembolize eden halkalara 1916 Berlin olimpiyatlarında bir altıncısı eklenecek ve zamanla tüm ülkelerin içinde yer aldığı evrensel barışın sembolü bir bayrak elde edilmiş olacaktı. Birinci Dünya Savaşı yüzünden 1916 Olimpiyatları yapılamayınca, beş halkalı sembole yeni bir anlam bulundu. Her bir halka bir kıtayı temsil ediyordu. Delpoi’deki taşa gelince, 1936 yılında meşhur Berlin olimpiyatları için, Almanların ünlü yönetmeni Leni Riefensthal olimpiyat meşalesinin Yunanistan’dan Berlin’e taşınmasını gösteren Olimpia isimli bir film yaptı. Bu filmde, üzerinde olimpiyatların sembolü olan beş renkli halkayı gösteren bir taş çekimlerde kullanılmak üzere Delphoi stadyumuna kondu. Amatör yorumcularla antika değeri kazanan taş, yanlış iddiaların da çıkış noktası oldu.

Her ne kadar sportif karşılaşmalar oyunların temelini oluştursa da, müzisyenler, tiyatro sanatçıları, dansörler, heykeltraşlar da bu ortamda birbirleriyle rekabet ederler, en beğenilenler halk ve jüri tarafından seçilirdi.

Olimpiyat Festivali yaz ortalarında düzenleniyor ve beş gün sürüyordu. Günün oyunları Düzenleme Komitesi’nin (Hellanodikai) stadyuma girişi ile başlardı. Mor cüppeli ve başlarında çelenk taşıyan bu komite üyelerinin oturacakları yerler ayrılmıştı. Her yarışmanın sonunda, kazanan duyurulurdu. Düzenleme Komitesi başkanı, ödül olarak yabanıl zeytinden baş çelengini takdim ederdi. Bu çelenk. Zeus tapınağının hemen ar­kasında bulunan kutsal zeytin ağacından, anne ve babası sağ olan saf kan Yunanlı bir çocuk tarafından altın orakla kesilirdi. Oyunların programları aşağıdaki gibidir:

  1. gün: kurbanlar ve şenlikler,
  2. gün: büyükler pentatlonu, at ve araba yarışları,
  3. gün: çocukların yarışı,

4. gün: büyükler koşusu, atlama, güreş, boks, pankreas ve silahlı koşu,

5.  gün: kurbanların sunulması, kazananlara ziyafet, ödüllerin dağıtımı
 

Devamı İçin Tıklayınız..


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
Kavram Oyunları ( Okul Öncesi )(5402)

Açık Hava Oyunları(5396)

Spor Yapmanın Önemi ve Faydaları(5395)

Eğitici Meb Oyunları(5392)

Beden Eğitiminde Öğrencilere Oynatılabilecek Oyunlar(5386)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!