2013-2014 YENİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM YILI
İSTİKLÂL MARŞININ KABULUNÜ ANMA PROGRAMI
(SUNUCU)
Sayın Müdürüm, değerli öğretmenlerim ve sevgili arkadaşlarım,
Bu gün 12 Mart, yani İstiklâl Marşımızın kabul ediliş günü. Bu sebeple sizlere hazırlamış olduğumuz kutlama programını sunacağız.
Önce sizleri, Türk bağımsızlığı, Türk Cumhuriyeti, yurt ve millet bütünlüğü için canını, kanını veren şehitlerimiz; İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Akif ERSOY; Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Atatürk için bir dakikalık saygı duruşuna davet ediyorum. Ardından hep birlikte İstiklâl Marşımız söylenecektir.
(SAYGI DURUŞU VE İSTİKLAL MARŞI)
(SUNUCU)
Yurt için verecek canımız vardır,
Sınırlar çizecek kamınız vardır,
Tarihi süsleyen şanımız vardır,
Zaferle yoğrulmuş mayamız bizim.
Bir örnek milletiz dünyaya bugün,
Top sesi davuldur, yaparız düğün,
Sayısız tarihte zaferi Türk'ün,
Zaferle yoğrulmuş mayamız bizim
İstiklal Marşı; devletin, milletin, bağımsızlığın simgesidir. Onu dinlerken tarihimizin şanlı sayfalarını anımsarız; bağımsızlığımızın ne kadar değerli olduğunu düşünürüz; kendimize saygı duyar, kendimize güveniriz. İstiklâl Marşımızı ya sessizce dinler ya coşkuyla gür bir sesle söyleriz.
Şimdi İstiklâl Marşımızın nasıl doğduğunu açıklamak üzere arkadaşımız ……………………….’i mikrofona davet ediyorum.
(…………………………….)
İSTİKLAL MARŞIMIZIN DOĞUŞU
Değerli öğretmenlerim, sevgili arkadaşlarım,
Yıl 1915...
Güçlü sömürgen devletler, birleşerek saldırdılar ülkemize, dört bir yandan... Parçalamak,
yok etmek için vatanımızı, milletimizi... Fakat:
Bize yönelen ister yeryüzü olsun,
İster gökyüzü;
Türk olmak karşı koymak demektir..
Türkler için vatan her şeyden üstündür. Bu nedenle var gücüyle kaşı çıktı sömürgene, istilacıya.
Ve şöyle haykırdı her cepheden. her köşeden:
Seni elden bırakmayacağız, haşre dek,
Düşmedikçe birer birer üstüne.
Öyle de yapıldı. Yurdumun toprağına, taşına birer birer düşüp şehit oldu Mehmetler, Ayşeler, Fatmalar, Elifler, Emineler, yaşlılar, gençler, çocuklar... Geride kalanlar koşup şehitlerin yerini doldurdular, akıtıp kanlarını kurtardılar bu vatanı. Çünkü: Türk milleti, tarihi boyunca özgür ve bağımsız. yaşamış; başkasının tutsağı, kölesi olmamış; yabancı boyunduruğuna girmemiştir. Türkler, birbiri ardından, birbirini tamamlayan devletler kurmuşlar, uygarlıklar yaratmışlardır. Çünkü bağımsızlık yaradılışımızın ayrılmaz parçasıdır.
Yıl 1920…
Kurtuluş Savaşı, tüm şiddetiyle devam ediyordu. Yurdun dört bucağında halkımız, işgalcilere, sömürgenlere karşı olanca gücüyle karşı koyuyordu. Düzenli ordumuz Yunan ordusuna ilk tokadını indirmişti İnönü'de…
Toplumda Millî bilinci güçlendirmek, bağımsızlık coşkusunu artırmak için bir marşa gerek duyuldu. İstiklâl Marşı, bağımsız bir devlet olmanın da gereğiydi. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, millî marş yazılması için hükümete öneride bulundu. Millî Eğitim Bakanlığı öneriyi uygun buldu. Bunun üzerine "İstiklâl Marşı Yazma Yarışması" düzenlendi ve 500 lira ödül kondu.
Yarışmaya 724 şiir katılmıştı. Bunlar arasından İstiklâl Marşı olacak bir şiir seçilemedi.
Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’in isteği üzerine, Mehmet Akif Ersoy,
“Kahraman Ordumuza" adlı şiirini yazdı. Bu şiir 1 Mart 1921 tarihli TBMM toplantısında okundu.
12 Mart 1921 tarihli toplantısında da ayakta alkışlanarak İstiklâl Marşı olarak benimsendi.
Mehmet Akif Ersoy yarışma için konan ödülü almadı. 0, bu görevi ordu ve milletimiz adına yerine getirdiğini söylemiştir.
Tanrının bir daha İstiklâl Marşı yazdırmaması dileğiyle, hepinize sevgiler, saygılar sunarım.
(SUNUCU)
İman dolu bir abidesin, bir koca setsin.
Tarih seni söyler sen ezelsin, sen ebetsin…
Bir şanlı zafer yadı taşır her köşe her yer
Göğsünde yanıp söndü bu dağlar bu denizler.
İstiklal Marşımızın tamamını ………………………………………. Arkadaşımızdan dinliyoruz.
Dersimiz.Com “Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
İSTİKLAL MARŞI
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal!
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Arkadaş! Yurdumu alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Kim bu cennet vatanının uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsında Huda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal!
M. Akif ERSOY
Der si miz . Com “Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
(SUNUCU)
Tüm ulusun telaşı, bir an önce özgürlüğe, bağımsızlığa kavuşmaktı: egemen olmaktı. Tüm millet, cephedeki Mehmetçik, yolda cephane taşıyan Ayşecik, Fatmacık, Elifçik telaşlıydı. Milletin üstüne çöken karanlığın hemen gitmesini, güneşin bir an önce doğmasını istiyordu:
Sen karanlık, sen yarının nazlı gündüzü,
Al vaktimizi, hemen götür seher üstüne.
Yeniden yaşayalım,
Uğruna ölünen değer üstüne
Şimdi de “İstiklâl Marşını Dinlerken” adlı şiiri ………………..………. arkadaşımızdan dinliyoruz.
(…………………………….)
İSTİKLAL MARŞI'NI DİNLERKEN
Borazan başı, borazan başı,
Akşamları batan güne karşı,
Alışılmış bir ibadet gibi
Çaldığımız o istiklâl marşı,
Yıllardır her kulakta yer etmiş,
Gür nağmesiyle tutarken arşı…
Az rastlanır bir huşu içinde
Ayakta dinleriz bütün çarşı.
Hayal gibi, vehim gibi bir şey
Sanki memleketin dağı taşı.
En sadık bekçisi tarihimin
Kesilir ansızın şehit nâşı
Bu meçhul askerler mahşeriyle
Hatırlatır o yaman savaşı.
Yanık türkülerinden biliriz,
Yemen çölünü, Sarıkamış'ı…
Kurduna kuşuna sor söylesin,
Neydi Türk'ün o günkü telâşı
Karalar giymişti Anadolu
Kan bir yandan, bir yandan gözyaşı.
Sürmedi çok şükür o kıyamet
Gecenin birinde fecre karşı
Güneşten evvel doğdu ufukta
Mustafa Kemal'in altın başı,
Vatan sevgisinin mihenk taşı
(SUNUCU)
Ey, şerefin, büyüklüğün fermanı!
Ey, kavgalar tarihinin destanı!
Sensiz tütmez, yurdun hiç bir ocağı.
Türk milleti, tutsak yaşayamaz. Bir kişi, bir ocak kalsa da bağımsızlığını koruyacak; bağımsızlığının simgesi, kanının rengi olan bayrağını dalgalandıracak ve daima gür sesiyle söyleyecek.
Şimdi “Bir Bayrak İçin” adlı şiiri sizlere arkadaşımız …………………………...…… sunacak.
(…………………………………………….)
BİR BAYRAK İÇİN
Bir bayrak bilirim aşktan, gururdan,
Bir bayrak bilirim ışıktan, nurdan.
Nice altın direklere çekilir,
Sonsuzluğa, yükseklere çekilir,
Hudut boylarında, siperlerinde o,
En mukaddes sevgili, her yerde o!
Sığar mı haşmeti mermere, tunca?
Bayraklar konuşur, ruhlar susunca
Bayraklar yaratır zafer gününü,
Bayraklar bilirler mahşer gününü.
Bayraklar kan ister yaşamak için,
Dünya fethedilir, bir bayrak için.
(SUNUCU)
Ölüm niçin sevilmesin,
Cennet gibi vatan için?
Can ne ki verilmesin,
Cennet gibi vatan için?
Şimdi de “Bayrak” adlı şiiri arkadaşımız ……….. …………… ‘dan dinliyoruz.
(…………………………………….)
BAYRAK
Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü!
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü;
Işık ışık, dalga dalga bayrağım;
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım;
Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar?
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün,
Kızıllığından ısındık.
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık.
Ey, şimdi süzgün rüzgarda dalgalı,
Barışın güvercini, savaşın kartalı,
Yüksek yerlerde açan çiçeğim,
Senin altında doğdum, senin altında öleceğim!
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen;
Nereye dikilmek istersen
Söyle, seni oraya dikeyim!
(SUNUCU)
Geleceği karanlık görerek azmi bırakmak...
Alçak bir ölüm varsa, eminim, budur ancak!
İstiklal Marşımızın şairi Mehmet Akif Ersoy’un hayatını …………………………….’dan dinliyoruz.
Dersimiz.Com “Kaliteli ve Seçkin Eğitime Kaynak"
(……………………………………………………..)
1873 yılında İstanbul’da doğan Mehmet Akif Ersoy’un asıl mesleği veteriner hekimliktir. İlk sivil veteriner okulunu birincilikle bitirmiştir. Birinci dünya savaşından sonra yaşanan olumsuz gelişmeler memleketin içine düştüğü buhran ve sıkıntı her vatansever gibi Mehmet Akif’i de etkilemiştir. Tarihimizin bu acı günlerinde Sebil ür reşad dergisinde “Türklerin asırlardan beri istiklalini korumuş bir millet olarak yaşadığını ve esarete asla tahammül edemeyeceğini” adeta haykırmış, mandacılığa şiddetle karşı çıktığı gibi manda yanlılarını da sert bir dille eleştirmiştir.
İzmir’in işgalinden sonra Balıkesir’e geçmiş ve Milli Mücadele saflarına katılmıştır. İstiklal Savaşının merkezinin Ankara olarak belirlenmesinden sonra Ankara’ya gelmiş ve üst düzey yöneticiler arasında yer almıştır. Devletin çeşitli kademelerinde çalışmış ve üniversite de hocalık yapmıştır. 27 Aralık 1936 yılında vatan sevgisi, güçlü millet olma ve bu yolda mücadeleyle geçen 63 yıllık ömrü son bulmuştur.
Mehmet Akif Ersoy adı “Türk milleti için vatan, millet, bayrak, özgürlük ve bağımsızlık kavramlarının karşılığıdır.” dense sanırım yanlış olmaz. O, sadece bir şair değil, kurtuluş savaşını on kıtaya sığdırarak Milli Mücadeleyi en mükemmel bir şekilde dile getiren şahsiyettir.
(SUNUCU)
Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır
“Bir Bayrak Rüzgar bekliyor” adlı şiiri arkadaşımız …………… …………… ‘dan dinliyoruz.
(………………………………………….)
BİR BAYRAK RÜZGÂR BEKLİYOR
Şehitler tepesi boş değil,
Biri var bekliyor.
Ve bir göğüs, nefes almak için;
Rüzgâr bekliyor.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
Destanını yapmış, kasideye kanmış.
Bir el ki; ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!
Öpelim temizse dudaklarımız,
Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgârını kesmesin gövdeler
Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler.
Geri gitsin alkışlar geri,
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan dilekler yeter,
Yazın sarı, kışın beyaz çiçekler yeter!
Söyledi söyleyenler demin,
Gel süngülü yiğit alkışlasınlar
Şimdi sen söyle söz senin.
Şehitler tepesi boş değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor!
Ve bir bayrak dalgalanmak için
Rüzgâr bekliyor!
Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin.
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli,
Kim demiş meçhul asker diye?
(SUNUCU)
Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu toprak için can veren erler.
Hakk'ın bu velî kulları taş türbeye girmez,
Gufrâna bürünmüş, yalınız Fâtiha bekler.
İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine adlı şiirini………………………..
………………………………’dan dinliyoruz.
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Çehreler başka, lisanlar, deriler, rengârenk.
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyet denilen kahpe, hakîkat, yüzsüz.
Öyle müthiş ki: eder her bir mülkü harâb.
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Atılan her lâğımın yaktığı: yüzlerce adam.
Ölüm indirmede. gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...
Boşanır sırtlara, vâdîlere sağnak sağnak.
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdîde güler!..
Çünkü te'sis-i ilâhî o metîn istihkâm.
"O benim sun'-ı bedîim, onu çiğnetme!" dedi.
Âsım'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Şühedâ gövdesi, baksana, dağlar, taşlar...
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!..
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
"Gömelim gel seni târîhe!" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb.
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
Tüllenen mağribi, akşamları, sarsam yarana...
Yine birşey yapabildim diyemem hâtırana.
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayrân...
Sen ki a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin İSTİKLÂL!...