Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

5237 sayılı TCK madde 85 Taksirle Öldürme
www.arsivbelge.com
5237 sayılı TCK madde 85 Taksirle Öldürme dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
5237 sayılı TCK madde 85 Taksirle Öldürme başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

5237 sayılı TCK madde 85 Taksirle Öldürme

5237 sayılı tck madde 85

Taksirle Öldürme

MADDE 85 – (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, (Değişik ibare: 5328 – 31.3.2005 / m.3) “iki yıldan” altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi (Değişik ibare: 5328 – 31.3.2005 / m.3) “iki yıldan” onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2010/9-254

K. 2011/31

T. 5.4.2011

• TRAFİK KAZASI SONUCU ÖLÜME VE YARALAMAYA SEBEB OLMA (Sanığın Eylemi Taksirle Bir Kişinin Ölümüne Sebep Olma Suçunu Oluşturduğu – Sanığın Cezalandırılmasına ve Lehe Yasa Değerlendirmesinin de 85/2. Md. Uyarınca Yapılmasına İlişkin Yerel Mahkeme Direnme Hükmünün İsabetsiz Olduğu)

• TAKSİRLE ÖLÜME SEBEP OLMA (Sanığın Cezalandırılmasına ve Lehe Yasa Değerlendirmesinin de 85/2. Md. Uyarınca Yapılmasına İlişkin Yerel Mahkeme Direnme Hükmünün İsabetsiz Olduğu)

• LEHE KANUN UYGULAMASI (Trafik Kazası Sonucu Ölüme ve Yaralamaya Sebep Olma – Sanığın Eylemi Taksirle Bir Kişinin Ölümüne Sebep Olma Suçunu Oluşturduğu/Sanığın Cezalandırılmasına ve Lehe Yasa Değerlendirmesinin de 85/2. Md. Uyarınca Yapılmasına İlişkin Yerel Mahkeme Direnme Hükmünün İsabetsiz Olduğu)

5235/m.11

5237/m.22428589

5271/m.231

ÖZET : Sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası yapan sanık bir kişinin ölümüne ve 5237 Sayılı T.C.K.’nın 89. maddesinin 1. fıkrası kapsamında kalacak şekilde iki kişinin de yaralanmasına sebep olmuştur. Bu hali ile sanığın eylemi 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen suçu oluşturmakta ise de, anılan Yasa’nın 89. maddesinin 5560 Sayılı Kanun ile değişik 5. fıkrası uyarınca mağdurların yaralanmaları aynı maddenin 1. fıkrası kapsamında olması sebebiyle şikayete bağlı bulunduğundan ve her iki mağdurda sanıktan şikayetçi olmadıklarından, sanığın eylemi taksirle bir kişinin ölümüne sebep olma suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla, sanığın 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85. maddesinin 1. fıkrası yerine aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalandırılmasına ve lehe Yasa değerlendirmesinin de 85/2. maddesi uyarınca yapılmasına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir.

DAVA : Sanık C. Y. hakkında taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin de yaralanmasına sebep olma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanığın eylemine uyan ve lehe olan 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85/2 ve 22/3. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 3 ay süreyle geri alınmasına ilişkin, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 7.2.2006 gün ve 301-32 Sayılı hükümün sanık müdafii tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nce 10.3.2009 gün ve 9128-2840 sayı ile;

“… 1- Olayda bir kişinin ölüp iki kişinin yaralandığı yaralı mağdurların sanık hakkında şikayetçi olmamaları ve hükümden sonra yürürlüğe giren 5560 Sayılı Kanunla değişik 5237 Sayılı T.C.K.’nın 89/5. maddesi karşısında sanığın bir kişinin ölümünden sorumlu tutulabileceği ve eylemin 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85/1. maddesinde belirlenen suçu oluşturacağı, lehe yasa değerlendirmesinin buna göre yapılmasında zorunluluk bulunması, kanuna aykırı;

2-) Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Dairemizce de benimsenen 11.3.2008 tarih, 2008/7-14 esas, 2008/50 Sayılı kararı ile 5271 Sayılı C.M.K.’nın 231. maddesinde değişiklik yapan 5728 Sayılı Kanunun 562. maddesinin amaç, kapsam ve gerekçesi de nazara alındığında hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 Sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik C.M.K.’nın 231. maddesindeki hükümün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması…”,

İsabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeyen hükümün bozulmasına karar verilmiştir.

Bozmadan sonra yeniden yargılama yapan Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 2.6.2009 gün ve 146-167 sayı ile;

“… 1- 1.6.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85. maddesinde taksirle ölüme sebebiyet suçu düzenlenmiştir. Maddenin 1. fıkrasında taksirle ölüme sebebiyet suçunun basit şekli, 2. fıkrasında ise, ağırlaşmış şekil hüküm altına alınmıştır. 5237 Sayılı T.C.K.’nun 89. maddesinde ise, taksirle yaralama suçu müeyyide altına alınmıştır.

5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinde, birden fazla insanın ölümüne veya bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte, bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verilmesi ağırlatıcı hal olarak öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinde düzenlenen suçta birden fazla netice bulunmaktadır. Bunlar, birden fazla kişinin ölümü, bir veya birden fazla kişinin ölümü ile yine bir veya birden fazla kişinin yaralanmasıdır.

Kanuni tanıma göre, gerçekleşen her netice ayrı bir suçu oluşturur. Çünkü kanun koyucu korumak istediği her hukuki yararı ayrı bir suç olarak düzenler. Bununla birlikte, bazen fail tarafından yapılan hareket, birden çok kanun hükmünü veya farklı hareketler aynı kanun hükmünü ihlal etmiş olabilir. İşte bu durumlarda, suçların içtima-ı veya kaynaşmasından ya da suçların bir araya toplanmasından söz edilir.

Bileşik (mürekkep) suç iki ayrı suçtan meydana gelen bir suç tipidir, şöyle ki bu iki suçtan biri diğerinin ya “…unsurunu…” ya da “… ağırlatıcı…” sebebini teşkil eder. Demek oluyor ki, bu iki suç arasında bir bağlantı varsa da, bu bağlantı, suçlardan birinin, diğer suçun unsurunu veya ağırlatıcı sebebini teşkil etmesini gerektirmektedir. İşte bu halde, unsur veyahut ağırlatıcı sebep teşkil eden suç ile diğer suç bir tek bileşik (mürekkep) suç teşkil etmek sureti ile kaynaşırlar ve faile sadece en ağır neticeyi kapsayan suçun cezası verilir.

Mürekkep suç iki şekilde istenebilir. Birincisinde, biri diğerinin unsurunu teşkil eden iki suç vardır. Bu takdirde her iki suçun niteliği değişmekte ve kanun bu iki suçu bir arada nitelendirmek üzere başka bir isim kullanmaktadır. Bunun en tipik örneği, hırsızlık ve cebir, şiddet suçlarından oluşan yağma suçudur.

İkinci halde, bir suç diğerinin ağırlatıcı sebebi olarak öngörülmüştür. Bu takdirde ise, kendisinden ağırlatıcı sebep bulunan suçun niteliği değişmez. Kanuni adı aynı kalır; sadece suçun basit şekli değil, mevsuf şekli söz konusu olur.

5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesindeki suç, 2. hale uygunluk göstermektedir. Müstakil bir suç olan taksirle yaralama suçu, taksirle ölüme sebebiyet suçunun ağırlatıcı sebebini meydana getirmekte ve bu sebeple faile sadece taksirle ölüme sebebiyet suçunun cezası verilmekte, taksirle yaralama suçundan dolayı ayrıca ceza tayin edilmemektedir.

5237 Sayılı T.C.K.’nun 42. maddesine göre, “biri diğerinin unsurunu veya ağırlatıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir, bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz…” denilmektedir.

Bileşik suç, kendisini meydana getiren suçlara bölünmesi hiçbir zaman mümkün olmayan bir bütündür. Bileşik suçu meydana getiren, yani unsur ya da ağırlatıcı sebep teşkil eden suç herhangi bir sebeple ortadan kalkacak olsa bile bu durum bileşik suçun varlığını zedelemez. Yine, bileşik suçu oluşturan suçlardan birinin şikayete bağlı olması bileşik suç hakkında da bu kovuşturma şartının aranmasını gerektirmez.

Hal böyle olunca, taksirle ölüme sebebiyet ve taksirle yaralanmaya sebebiyet suçlarından oluşan bileşik suç niteliğindeki 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinde yazılı suç muhakeme konusu olduğunda taksirle yaralama suçunun mağduru ya da mağdurlarının şikayetten vazgeçmeleri, bileşik suçun yapısı gereği suç vasfının değişmesine ve dolayısıyla 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinin yerine 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/1. maddesinin uygulanmasına sebep teşkil etmeyecektir.

2- Taksirle yaralanan kişinin şikayetinden feragat etmesi veya vazgeçmesi fiildeki hukuka aykırılığı ortadan kaldırmamaktadır. Bu bir usul şartıdır. Usul şartı ile maddi ceza hukukunun suçun unsurları bakımından aradığı, şartları birbirinden ayırmak gerekir. Suçun unsurları tamam olduğunda, bu konudaki takip şartı gerçekleşmese bile, taksirli suçun bir başka suçun içinde veya yanında yer alması durumunda, takip şartının yokluğu sonuca etkili olmayacak ve faildeki cezai sorumluluk devam edecektir.

3- 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85. maddenin 2. fıkrasının bağımsız bir fiil düzenlediği, bir kaç suçu birlikte ele almak suretiyle ceza sorumluluğu açısından yeni bir fiil tipi ortaya koyduğu, artık bu noktada 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85. maddenin 2. fıkrasının 5237 Sayılı T.C.K.’nun 89. maddeden ve bu maddenin son fıkrasından farklı düşünülmesi gerektiği açıktır. Çünkü 5237 Sayılı T.C.K.’nun 89. maddenin son fıkrası, sadece bu madde ile ilgili şikayet şartını ortaya koymaktadır. Bu maddede aranan zorunluluk, 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85. maddenin 2. fıkrası için bağlayıcı kabul edilemez. 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85. madde özel bir hüküm olup, 5237 Sayılı T.C.K.’nun 89. maddenin dışında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, eğer bir trafik kazasında bir kişi ölmüş, bir veya birden fazla kişi yaralanmışa, bu durumda yaralananların şikayetçi olmaması sonucu değiştirmeyecek ve 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85. maddenin 2. fıkrasının tatbiki mümkün olacaktır. 5237 Sayılı T.C.K.’nun 89. maddenin son fıkrası, bilinçli taksir hali ve ölümle sonuçlanan hadiselerdeki birleşen yaralanmalar dışında kalan, yani bir olay sonucunda sadece yaralanmanın olduğu fiillerle sınırlı uygulama alanı bulacaktır.

4- 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinde yazılı suçlara bakmak vazifesinin 5235 Sayılı Kanunun 12. maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesi’nin, 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/1. maddesinde yazılı suçlara bakmak vazifesinin de 5235 Sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince Asliye Ceza Mahkemesi’nin görevi cümlesine dahil olduğu tartışmasızdır.

C.M.K. 3. maddeye göre, mahkemelerin görevi, kanunla belirlenir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 10.3.2009 tarih ve 9128-2840 Sayılı bozma ilamının 1. maddesindeki görüşün benimsenmesi halinde somut olayda olduğu gibi 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinin uygulanmasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne ve bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verilmesi suçlarında mağdurların şikayetten vazgeçmeleri halinde aynı kanunun 85/1. maddesinin tatbiki gerekecek ve dava Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecektir.

Ceza muhakemesinde, görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bunu suçun mağduru ya da tarafı olan kişilerin iradesine bırakmak 5271 Sayılı C.M.K.’daki göreve ilişkin düzenlemelere açıkça aykırılık tenkil edecektir.

Yukarıda 4. maddede açıklanan sebeplerle, bir kişinin ölümü ve birden fazla kişinin yaralanması ile meydana gelen muhakeme konusu eylemin 5237 Sayılı T.C.K.’nun 85/2. maddesinde yazılı suçu oluşturacağı, yaralı mağdurların şikayetten vazgeçmelerinin bu durumu etkilemeyeceği, C.M.K.’nun 231/5. maddesinin 2 yıl ve daha az hapis veya adli para cezalarına tatbikinin mümkün olması ve olayımızda 2 sene 8 ay hapis cezasına hükmedilmesi nedeni ile C.M.K.’nun 231/5. maddesi gereğince sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinin gerekmeyeceği ve mahkememizin 7.2.2006 tarih ve 301-32 Sayılı kararındaki suç niteliğinin kabul ve diğer değerlendirmenin usul ve kanuna uygun bulunduğu anlaşıldığından mezkur kararda ısrar edilerek hüküm tesis edilmiştir gerekçeleriyle direnilerek ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.

Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C, Başsavcılığı’nın “bozma” istekli 11.11.2010 gün ve 257787 Sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın taksirle bir kişinin ölümüne ve iki kişinin de basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına sebep olduğu somut olayda, mağdurların sanıktan şikayetçi olmaması durumunda, sanık hakkında 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85. maddesinin 1. fıkrası ile mi, yoksa 2. fıkrası ile mi uygulama yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanığın suç tarihinde sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası yaparak Z. O.’un ölümüne, mağdur D.’in hayati tehlike geçirmeksizin, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ve 3 gün olağan işinden kalacak şekilde, mağdur C.’in ise, hayati tehlike geçirmeksizin, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ve 7 gün olağan işinden kalacak şekilde yaralanmalarına sebep olduğu, mağdurların sanıktan şikayetçi olmadıkları anlaşılmaktadır.

5237 Sayılı T.C.K.’nın “Taksirle öldürme” başlıklı 85. maddesi;

“Taksirle bir insanın ölümüne sebep olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş; olup, maddenin 1. fıkrasına göre, taksirle bir insanın ölümüne sebep olmak suçu yaptırıma bağlanmıştır. Fiil birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olmuş ise fail maddenin 2. fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.

Taksirle ölüme sebep olma suçu soruşturma ve kovuşturması şikayete tabi olmayan, re’sen takibi gereken suçlardandır. Ancak, ölümle birlikte yaralanmalar da mevcut ise o takdirde yaralanmaların hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve 19.12.1006 gün ve 26381 Sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Kanun ile değişik 5237 Sayılı T.C.K.’nın 89/5. maddesi uyarınca şikayete bağlı olup olmadıklarının belirlenmesi gerekmektedir.

5237 Sayılı T.C.K.’nın “Taksirle yaralama” başlıklı 89. maddesi;

“Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına sebep olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a-) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b-) Vücudunda kemik kırılmasına,

c-) Konuşmasında sürekli zorluğa,

d-) Yüzünde sabit ize,

e-) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

f-) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, 1. fıkraya göre belirlenen ceza yarısı oranında artırılır.

(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;

a-) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b-) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c-) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d-) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e-) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, 1. fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına sebep olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(5) (Değişik fıkra: 6.12.2006-5560 s.K.5.mad)

Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak, 1. fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmaz” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin 5. fıkrasına göre taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak 89. maddenin 1. fıkrası kapsamına giren yaralamalar hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmayacaktır. Anılan değişiklikle 1. fıkramda yazılı taksirle basit yaralama suçu bilinçli taksirle işlenmiş olsa bile şikayete tabi hale getirilmiş olup, taksirle öldürme eyleminin gerçekleştirilmesi sonucu bir kişinin ölümü ile birlikte yaralanmaya da sebep olunmuşsa, yaralılar yönünden şikayet önem taşımaktadır. Bu durumda; bir kişinin ölümü ile birlikte şikayete tabi olan bir veya birden fazla yaralanma meydana gelmiş ve yaralananlar da şikayetçi değiller ise, eylem 5237 saydı T.C.K.’nın 85. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen suçu oluşturacaktır.

Özel Daire’nin istikrar kazanmış uygulamaları bu şekilde olduğu gibi, öğretide de, bir kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin de 5237 Sayılı T.C.K.’nın 89/1. maddesi kapsamında yaralanması halinde, yaralamadan ötürü şikayetin geri alınmasının veya şikayette bulunulmamasının anılan Yasa’nın 85. maddesinin 2. fıkrasının uygulanmasına engel olacağı belirtilmiştir. (Artuk-Gökçen-Yenidünya, T.C.K. Şerhi-Özel Hükümler, Ankara 2009, sh.2242).

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası yapan sanık bir kişinin ölümüne ve 5237 Sayılı T.C.K.’nın 89. maddesinin 1. fıkrası kapsamında kalacak şekilde iki kişinin de yaralanmasına sebep olmuştur. Bu hali ile sanığın eylemi 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen suçu oluşturmakta ise de, anılan Yasa’nın 89. maddesinin 5560 Sayılı Kanun ile değişik 5. fıkrası uyarınca mağdurların yaralanmaları aynı maddenin 1. fıkrası kapsamında olması sebebiyle şikayete bağlı bulunduğundan ve her iki mağdurda sanıktan şikayetçi olmadıklarından, sanığın eylemi taksirle bir kişinin ölümüne sebep olma suçunu oluşturmaktadır.

Bu itibarla, sanığın 5237 Sayılı T.C.K.’nın 85. maddesinin 1. fıkrası yerine aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalandırılmasına ve lehe Yasa değerlendirmesinin de 85/2. maddesi uyarınca yapılmasına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup, sair yönleri incelemeksizin bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1-) Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2.4.2009 gün ve 146-167 Sayılı direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı sebebiyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2-) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2011 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2010/9-95

K. 2010/163

T. 6.7.2010

• TAKSİRLE ÖLDÜRME ( Maktulün Asli Kusurlu Olduğu Olayda Önüne Aniden Fırladığı Söylenemeyecek Olan Maktulü Korna Çalarak Uyarmadığı Gibi Ona Çarpmamak İçin Fren Dahi Tatbik Etmediği Anlaşılan Sanığın da Tali Derecede Kusurlu Olduğu )

• ASLİ KUSUR ( Maktulün Olduğu – Taksirle Öldürme/Önüne Aniden Fırladığı Söylenemeyecek Olan Maktulü Korna Çalarak Uyarmadığı Gibi Ona Çarpmamak İçin Fren Dahi Tatbik Etmediği Anlaşılan Sanığın da Tali Derecede Kusurlu Olduğunun Kabul Edileceği )

• TALİ KUSUR ( Taksirle Öldürme – Önüne Aniden Fırladığı Söylenemeyecek Olan Maktulü Korna Çalarak Uyarmadığı Gibi Ona Çarpmamak İçin Fren Dahi Tatbik Etmediği Anlaşılan Sanığın da Tali Derecede Kusurlu Olduğunun Kabul Edileceği )

• TRAFİĞİN MEVCUT KOŞULLARINA GÖRE GEREKLİ TEDBİRLERİ ALMAMASI ( Hızını Yol Durumuna Göre Ayarlamadığı ve Ayağından Ayakkabısının Çıktığını Algılayabilecek Kadar Bir Zaman Diliminde Görme Şansına Sahip Olduğu – Sanığın Tali Derecede Kusurlu Olduğu )

2918/m.52,68,84

5237/m.85

ÖZET : Dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü raporunda da belirtildiği üzere, maktulün asli kusurlu olduğu olayda; trafiğin mevcut koşullarına göre gerekli tedbirleri almayarak, hızını yol durumuna göre ayarlamadığı, ayağından ayakkabısının çıktığını algılayabilecek kadar bir zaman diliminde görme şansına sahip olduğu ve bu anlamda önüne aniden fırladığı söylenemeyecek olan maktulü korna çalarak uyarmadığı gibi, ona çarpmamak için fren dahi tatbik etmediği anlaşılan sanığın da tali derecede kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekir.

DAVA : Sanık R… K…’nun, taksirle öldürme suçundan beraatına ilişkin, Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.02.2007 gün ve 761-103 sayılı hükmün, katılanlar vekili ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 15.06.2009 gün 18024-7055 sayı ile;

“… Oluşa ve dosya kapsamına göre, dosyada mevcut Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 14.12.2006 tarihli, olayda sanığın da kusurunun bulunduğunu belirten raporunun oluşa uygun olduğu, sanığın hukuki durumunun buna göre tayin ve takdiri gerektiği gözetilmeden, değerlendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm tesisi…” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,

Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince de, 12.11.2009 gün ve 1087-1333 sayı ile;

“… Olay günü saat 17.40 sıralarında sanığın yönetimindeki 06 … … plakalı otomobil ile AŞTİ istikametinden Gölbaşı istikametine sol şeritte seyrettiği sırada ve olay mahalli 70 Gün tabir edilen köprü altına geldiğinde aracının sol ön kısmı ile gidiş yönüne göre sol taraftan orta refüjün karşı tarafına geçmeye çalışan yaya Ö… A…’a çarparak ölümüne neden olduğu yolunda cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmıştır.

Suç tutanağı ve Adli Tıp raporu sanığı da olayda kusurlu olarak göstermiş, mahkememizce bütün gerekçeleri detaylı yazılarak beraat hükmü kurulmuş, kararımızı inceleyen Yargıtay’ca Adli Tıp raporuna itibar edilmemesi gerekçe gösterilerek hüküm bozulmuştur.

Her şeyden önce: Hiçbir ceza mahkemesi tıp bilimi haricinde yani hukuk bilgisinin dışına taşacak bilgi haricinde hiçbir bilirkişi raporu ile bağlı değildir. Ceza hukukunun temel prensibi budur.

Mahkeme hakimi, heyetiyle birlikte olay yerinde bizzat uygulamalı keşif işlemini gerçekleştirmiş, her şeritten ve keşif yapılan saatte sol ve sağ şerit olmak üzere dörderli olmak kaydıyla sekiz ayrı şeritten araçların en az 70 ve üstü kilometre hızlarda gidip geldiği bizzat gözlenmiş ve tespit edilmiştir.

Bilirkişiler tarafından hakimin talimatıyla çekilen fotoğraflar, olay yerine yakın yaya üst geçidinin bulunmasına rağmen yola fırlayan ölenin geçtiği yukarıda tarifi yapılan altı şeritteki tüm araçları trafik kazası tehlikesine soktuktan sonra sanığın önüne aniden çıkması sonucu kazanın meydana geldiği sabittir.

Ceza mahkemeleri kendi bilgi, tecrübe ve hukuk alanına giren konularda hiçbir bilirkişi raporuna bağlı olmayacakları tüm yargı sistemimizde kabul edilmesine rağmen bozma kararının gerekçe gösterilmeden adli tıp raporuna uyulmaması nedeniyle kararın bozulmasına şeklinde hükmedilmesi karar veren mahkemece yasaya uygun görülmemiştir.

Ölen kişi, sekiz şeritte belirtilen şekilde seyretmekte olan tüm araçların bu araçların şoför ve yolcularını tehlikeye uğratmak suretiyle yola girmiş ve bunun sonucunda istenmeyen ölüm olayı meydana gelmiştir.

İddia, savunma, taraflar arasındaki paraya yönelik anlaşma, anlaşmamazlık mahkemenin kararında hiçbir şekilde gözönünde tutacağı bir husus olmamıştır.

Ölenin yakınlarının maddi ve manevi yönden tatmin edilmesi hususu hukuk mahkemelerinde bilindiği üzere her zaman takibi mümkün ve yargılaması yapılabilen bir husus olduğuna göre sanığın bu trafik kazası sonucunda kendisinden beklenen edimleri yerine getirmemesi de bu olayda kusurlu olduğuna bir karine teşkil edemez.

Dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi sonucunda karar verecek hakimi adeta Adli Tıp Kurumu raporu böyle istiyor ceza vereceksiniz şeklinde bir hukuk mantığıyla karar vermeye yönlendirmenin yasaya uygun olmayacağı düşünülmektedir…” gerekçesine dayalı olarak, önceki hükümde direnilmesine ve sanığın meydana gelen sonuç olayda yasal anlamda kusurunun bulunmadığı kabul edilmekle 5271 sayılı CYY’nın 223/2-c maddesi gereğince beraatına karar verilmiştir.

Direnme hükmünün katılanlar vekili ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi nedeniyle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 16.04.2010 gün ve 20471 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Sanık hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan verilen hükme hasren yapılan incelemede:

Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; sanık R… K…’nun, 14.07.2006 tarihinde kullandığı otomobille çarpmak suretiyle Ö… A…’ın ölümüne neden olduğu olayda, taksirinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Dosya incelendiğinde;

14.07.2006 tarihinde düzenlenen trafik kazası tespit tutanağına göre; aynı tarihte saat 17.40 sıralarında, gündüzleyin, havanın açık, yerlerin kuru olduğu bir ortamda meydana gelen olayda, sürücü R… K…’nun kullandığı 06 … … plakalı aracın çarpması sonucu yaya Ö… A…’ın öldüğü,

Sürücünün, tutanağı düzenleyen polis memurlarına; Konya Yolu’nda, Ankara-Konya istikametinde seyrederken, 70 Gün Köprüsü altında soldan sağa geçiş yapan yayanın ayakkabısının çıktığını, onu almak için geri döndüğünde ise, otomobilin sol ön kısmı ile ona çarptığını ve 21 metre sonra durabildiğini söylediği,

Yaya geçidi bulunmayan olay yerinde çarpma noktasının, bölünmüş yolun, Ankara-Konya istikametine giden bölümünün sol tarafında ve orta refüjun hemen yanı olduğu,

Yaya Ö… A…’ın, yaya geçişine müsait olmayan yol bölümünü kullanarak karşıdan karşıya geçiş yapmak istediği sırada çarpmanın meydana geldiği, kazanın oluşumunda, 2918 sayılı Yasanın 84. maddesi uyarınca, yaya kusurlarından ( Kod 4 ) te yer alan kuralı ihlal ettiği,

Olayın, 14.07.2006 günü saat 18.00 sıralarında ihbar edilmesinin ardından, saat 19.59 da alınan rapora göre; sanık Rıza’nın alkolsüz olduğu, sol elinden basit bir tıbbi müdahale ile iyileşecek şekilde yaralandığı; olayda yaralanan 1964 doğumlu Ö… A…’ın ise, aynı gün saat 21.45 sıralarında, genel beden travmasına bağlı pelvis kemik kırığı, fibia kırığı ve vertebra kırığı ile karakterli beyin kontüzyonu ve toraks içi akciğer kontüzyonu sonucu öldüğü,

Kusurun belirlenmesi için, Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi olarak atanan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyetinden emekli İlhan Parmaksız’ın, dosya üzerinde yaptığı inceleme sonunda 19.07.2006 tarihinde hazırladığı raporda; olayın meskun mahalde, orta refüj ile bölünmüş, 16 metre genişliğinde tek şeritli, çok yönlü asfalt kaplamalı yolda meydana geldiğini, o sırada yolun kuru, görüşün açık olduğunu, çarpan araca ait 7 metrelik belirgin fren izinin bulunduğunu, aracın çarpma noktasından 21 metre ileride orta refuje 0.60 metre mesafede durabildiğini, trafik kazası tespit tutanağına göre hız limitinin aşılmadığını belirttikten sonra; olayda, sürücü R… K…’nun, 16 metre genişliğindeki yolun sol şeridini takiben seyri esnasında yolun solundan orta refüj üzerinden ani olarak aracının seyir şeridine çıkan yayanın bu hareketinin sürücünün fren intikal süresi içinde meydana gelmiş olması nedeniyle kusursuz olduğunu, maktulün ise ilk geçiş hakkını araçlara vermeden aniden sürücünün seyir şeridine çıkmış olması nedeniyle tamamen kusurlu olduğunu kanaat olarak bildirdiği,

Mahkemece 13.11.2006 tarihinde olay yerinde yapılan keşfe katılan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinden üç makine mühendisi tarafından verilen raporda;

Olay yerinin yerleşim birimi içi, bölünmüş karayolu olan Konya Yolu olduğu, taşıt yolunun 16 metre genişlikte, tek yönlü, 4 şeritli, en sağda emniyet şeridi bulunan asfalt kaplamalı, düz ve gidiş istikametinde yüzde 1 çıkış eğimli olduğunun görüldüğü,

Olay yerinde yaya geçidi, okul geçidi ve kavşak bulunmadığı,

Olay yerinin üstünden geçen Ç… E… Bulvarı üst geçidinin mevcut olduğu, üst geçidin her iki yanında yaya yolunun bulunmasına rağmen, köprü altından yayaların köprü üstüne çıkmasını sağlayacak merdiven veya asansör sistemi bulunmadığı, yayaların buradan yararlanabilmek için Balgat Semti yönünde 100 metre geri gitmelerinin gerektiği,

Olay vaktinin gündüz, havanın açık ve yol yüzeyinin kuru, trafik yoğunluğunun fazla olduğu, görüşe engel cisim bulunmadığı,

Sürücünün Ankara-Konya istikametinde, köprünün ikinci ayağının hizasına geldiği sırada yola çıkan yayaya sol ön tarafı ile çarptığı, 21 metre sonra durduğu,

Saptamalarına yer verildikten sonra;

Olayın, taşıt yolunun karşısına geçmek isteyen yayanın, kurallara aykırı davranışı nedeniyle meydana gelmiş bir trafik kazası olduğu, bu olayda yaya Ö…’ün, taşıt yolunun karşısına geçmek için 2918 sayılı Yasanın 68/b maddesine uyması, yaya geçidi, okul geçidi ve kavşak giriş çıkışı olmayan yerden karşıya geçişe başlamadan önce yoldan geçen taşıt trafiğini kontrol etmesi, trafiği tehlikeye atmaması ve güvenli geçiş yapabileceğinden emin olmadan taşıt yoluna girmemesi, yaklaşık 100 metre gerisinde bulunan köprü çıkışına kadar yürümesi ve köprünün üstündeki yaya yolundan güvenli bir şekilde geçmesi zorunlu olmasına rağmen, sadece gidişe ayrılmış kısmının 16 metre genişlikte olduğu, tek yönlü, 4-5 şerit halinde hızla akan trafiğin arasından karşıya geçmek istediği ve taşıt yolundan geçen araçların hız ve mesafelerini dikkate almadan kontrolsüz ve tedbirsiz bir şekilde taşıt yoluna girdiği için olayda asli kusurlu olduğu,

Sanığın ise, olay yerinde 21 metre fren izi ile durabilmesinden olay öncesi hızının 57 km olduğunun anlaşılması, aniden önüne çıkan yayayı gördüğünde aralarında 10 metreden az mesafe olması, aracın 50 km hızla gitse dahi durabilmesi için en az 27 metre mesafe bulunmasının gerekmesi, dolayısıyla 57 km hızla gidiyor olmasının olayda etkisinin bulunmaması nedeniyle kusursuz olduğu,

Görüşünün bildirildiği;

Buna karşılık; Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince, dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 14.11.2006 gün ve 3123 sayı ile düzenlenen raporda; trafik kazası tespit tutanağındaki tespitlere iştirak edildiği ancak kusurla ilgili olarak diğer bilirkişilerce verilen raporlara iştirak edilmediği belirtildikten sonra;

Sürücü R… K…’nun sevk ve idaresindeki otomobil ile tek yönlü bölünmüş yolda meskun mahalde sol şeritte seyri sırasında olay mahalli 70 Gün Köprüsü altına geldiğinde aracının sol ön kısmı ile gidiş istikametine göre sol tarafından orta refüj kısmından yolun karşı tarafına karşıdan karşıya geçmek için yola giren yaya Ö… A…’a çarpması neticesi yayanın ölümüyle sonuçlanan olayda, yolun sol tarafından yola giren yayaya uyarmak bakımından ikazda bulunmadığı, tespit tutanağındaki krokiden de anlaşılmakla çarpma öncesi fren tatbik etmediği, mahal şartlarına uygun hızla seyretmediği anlaşıldığından 2918 sayılı Yasanın 52/1-b ve Yönetmeliğin 144/b-1 maddeleri uyarınca kusurlu olduğu,

Yaya Ö… A…’ın ise, 2918 sayılı Yasanın 68/1-b-3 maddesi uyarınca 1. derecede kusurlu olduğu,

Tespit ve kanaatine yer verildiği,

1953 doğumlu olan sanığın sabıkasının bulunmadığı;

Sanık R… K…’nun, kolluktaki 15.07.2006 tarihli savunmasında; “Saat 17.30 sıralarında, kendime ait otomobilde Ankara-Konya istikametinde seyir halinde idim, yanımda eşim de vardı, sol şeritten gidiyordum, 70 Gün Köprüsü altına gelmiştim ki, benim sol tarafımda kalan orta refüjden gelen şahıs birden otonun önüne atladı, ben bunu görür görmez frene basmış isem de duramadım ve aracımın ön sol kısmı ile çarptım ve hemen olay yerinde durdum, yaralanan şahsı oradan geçen bir arabaya bindirip sağlıkçı olan eşimle birlikte hastaneye gönderdim. Benim hızım tahminen 50 km civarında idi. Kaza anında trafik çok yoğundu. Olaya M… A… isimli sürücü de tanık oldu. Kaza yerinin üstündeki köprüde yaya yolu mevcuttur, bu şahıs neden araç yolunu seçti bilemiyorum” derken, sulh ceza mahkemesi hakimi önündeki aynı tarihli ( avukatlı ) sorgusunda, aynı şeyleri tekrar ettikten sonra; “ölen şahıs ayakkabısını tam olarak giymemiş, tabanına basmıştı. Önüme çıkınca ayakkabısının birisi çıkmış gibi oldu, biraz durakladı, sanırım panikledi, o anda her şey oldu, ani gelişti, şahsın geçiş yaptığı yerde yaya geçidi yoktur, yol 5 şeritli olup tüm şeritler dolu idi, fazla hız yapma imkanım da yoktu, köprünün üzerinde yayalar için geçiş yolu olduğu halde şahıs bu geçişi kullanmamıştır” dediği, Cumhuriyet savcısı huzurundaki 14.08.2006 tarihli ( avukatlı ) savunmasında da, aynı savunmayı tekrarla, şahsın yola çıktığı yerde bir de köprünün sütunu vardı, onun arkasından fırladı, şeklinde ilavede bulunduktan sonra mahkemedeki 17.10.2006 tarihli savunmasında da aynı şekilde beyanla, hızının 45-50 km civarında olduğunu, zaten yolun dolu olması nedeniyle daha hızlı gidemeyeceğini belirtip, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de, aynı beyanları tekrar ettiği,

Tanık M… A…’in, kolluktaki 14.07.2006 tarihli ifadesinde; “Saat 17.30 sıralarında, kendi kullandığım otomobil ile Ankara-Konya istikametinde sol şeritte seyrediyordum, 06 AN 1074 plakalı otomobil ise, benim önümdeki aracın önünde gitmekte idi. Kazada yaralanan şahıs da, bizim gidiş istikametimize göre yolun orta kısmında iken, geriye yani yolun soluna dönüş yapınca plakasını verdiğim araç ona çarptı, çarpmanın etkisi ile şahıs havaya kalkıp yere düştü. Ben hemen durdum. Benim aracım yüksek olduğu için ben olayı net olarak gördüm. Kazadan sonra, çarpan araçtaki şahıs ve eşi yaralıya müdahale ettiler, yaralıyı başka bir araca bindirip hastaneye gönderdik. Hızımız tahminen 60-70 km. civarında idi” derken, mahkemedeki 17.10.2006 tarihli ifadesinde; “aynı şeyleri tekrar etmekle birlikte, ben bu yolda yıllardır araç kullanırım, bu yolu iki yönlü olarak o günkü kadar hareketli görmemiştim, öyle ki her iki yöndeki araçlar neredeyse kaldırıma adeta sıfır konumda çarpacak gibi gidiyorduk, bu nedenle 60-65 km hızımız vardı, bir ara ölenin kenardan yola fırladığını görünce hemen fırlama diye bağırmak istedim, o sırada kaza oldu, araçlar durdu, öndeki aracın sürat yapabilmesi mümkün değildi, yol anormal hareketli idi” dediği, ölen kişinin yola koşarak mı, yürüyerek mi geçtiğinin sorulması üzerine bunu bilmediğini söylediği, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de, aynı beyanı tekrar ederek, kendi hızının 60-65 km olduğunu belirttiği,

Aynı zamanda olayın görgü tanığı olan sanığın eşi M… K…’nun, kolluktaki 14.07.2006 tarihli ifadesinde; “Saat 17.30 sıralarında eşim Rıza’nın kullandığı otomobil ile Ankara-Konya istikametinde en sol şeritten seyir halinde idik, hızımız tahminen 50-60 km. civarında idi, 70 Gün Köprüsü’nün altına geldiğimiz sırada, aniden bizim gidiş istikametimize doğru sol tarafımızdan orta refüjde bulunan bir şahıs yolu kontrol etmeden koşar vaziyette gelip otomuzun önüne kendisini attı, eşim de duramayıp ona çarptı, ben hemşire olduğum için hemen yardıma koştum, başka bir arabaya bindirdik, ben de yanında olduğum halde hastaneye gittik” şeklinde beyanda bulunduğu, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte de benzer beyanı tekrar ettiği, kendisine sorulması üzerine ise çarpmadan önce bir ayakkabı vardı şeklinde anlatımda bulunduğu,

Tanık D… K…’ın ise, mahkemece yapılan 13.11.2006 tarihli keşifte; “Ben olay yerinde yaya olarak bulunuyordum, yaya kişi gösterdiğim yerden yola girer girmez, araç ona çarptı. Araç çok süratli geliyordu” dediği, sorulması üzerine, yolda ayakkabı görmediğini ifade ettiği,

Anlaşılmıştır.

Olayda sanığın taksirinin bulunup bulunmadığı konusuna gelince:

5237 sayılı Yasanın 21/1. maddesine göre, “suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır” Bununla birlikte, 22/1. madde uyarınca, kanunda açıkça belirtildiği hallerde taksirle işlenen fiiller de cezalandırılabilir. Ayrıca, 22. maddenin 2. fıkrasında; “Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir”, aynı maddenin 4. fıkrasında ise, “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükümlerine yer verilmiştir.

5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının ( c ) bendinde de; “Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması” halinde beraat kararı verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

Taksirle öldürme suçu, 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Kendi kullandığı otomobille, Ankara-Konya istikametinde, çok şeritli ve olay saatinde oldukça kalabalık olan yolda, yasal hız limitine yakın bir süratte seyreden sanığın, köprü altında bulunan kolonların ardından yola giren maktule çarparak ölümüne neden olduğu somut olayda; ölüm neticesinin öngörülmeyerek gerçekleştiği ve sanığın ancak taksirle öldürme suçundan sorumlu tutulabileceği hususunda kuşku ve uyuşmazlık bulunmamaktadır.

Sorun; sanığın, taksirli suçtan sorumlu tutulabilmesi için gerekli olan kusurlu davranışı yapıp yapmadığı, başka bir deyişle de taksirinin bulunup bulunmadığı noktasında düğümlenmektedir.

Kusurun belirlenmesine yönelik olarak verilen raporlar incelendiğinde;

Trafik kazası tespit tutanağında, 2918 sayılı Yasanın 84. maddesi ( kod 4 ) te yer alan yaya kusurlarını işleyen maktulün olayda kusurluğu olduğunun,

Cumhuriyet savcısı tarafından bilirkişi olarak atanan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyetinden emekli İlhan Parmaksız’ın raporunda, sanık tarafından hız limitinin aşılmadığının, ani olarak aracın seyir şeridine çıkan yayanın bu hareketinin sürücünün fren intikal süresi içinde meydana gelmiş olması nedeniyle sürücünün olayda kusurunun bulunmadığının,

Mahkemece gerçekleştirilen keşif sonunda keşfe katılan Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Şubesinden üç makine mühendisinin verdiği raporda; aracın belirlenebilen hızının yaklaşık 57 km olduğunun, aniden önüne çıkan yayayı gördüğünde aralarında 10 metreden az mesafe bulunduğunun, aracın yasal limit olan 50 km hızla gitmesi halinde bile en az 27 metre sonra durabileceğinin, dolayısıyla 57 km hızla gidiyor olmasının sonuç üzerinde etkisinin bulunmadığının, bu nedenle sanığın kusursuz olduğunun,

Belirtildiği görülmektedir.

Adli Tıp Kurumu Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince dosya üzerinde inceleme yapılarak düzenlenen raporda ise; “Sürücü R… K…’nun sevk ve idaresindeki otomobil ile tek yönlü bölünmüş yolda meskun mahalde sol şeritte seyri sırasında olay mahalli 70 Gün Köprüsü altına geldiğinde aracısının sol ön kısmı ile gidiş istikametine göre sol tarafından orta refüj kısmından yolun karşı tarafına karşıdan karşıya geçmek için yola giren yaya Ö… A…’a çarpması neticesi yayanın ölümüyle sonuçlanan olayda, yolun sol tarafından yola giren yayaya uyarmak bakımından ikazda bulunmadığı, tespit tutanağındaki krokiden de anlaşılmakla çarpma öncesi fren tatbik etmediği, mahal şartlarına uygun hızla seyretmediği anlaşıldığından 2918 sayılı Yasanın 52/1-b ve Yönetmeliğin 144/b-1 maddeleri uyarınca kusurlu olduğu, ölen Ö… A…’ın ise 2918 sayılı Yasanın 68/1-b-3 maddesi uyarınca 1. derecede kusurlu olduğu” kanaati bildirilmiştir.

Sanık savunmasında, hızlı gitmediğini, maktulün birden önüne fırladığını, ayakkabısı ayağından çıkmış gibi olduğunu ve olayı engellemek için bir şey yapmaya fırsatının kalmadığını dile getirmiş, tanıklar da sanık savunmasını doğrulayarak, olay günü yolda olağan dışı bir kalabalık bulunduğunu özellikle vurgulamışlardır.

Buna göre, yerel mahkemece soruşturma aşamasında alınan raporla, yapılan keşif sonunda düzenlenen rapora itibar edilmek ve dosyadaki tüm deliller keşifte yapılan gözlemle birlikte değerlendirilmek suretiyle, sanığın taksirinin bulunmadığı sonucuna varılmış, Özel Dairece ise Adli Tıp Kurumu Şubesi’nden alınan raporun dosya kapsamıyla uyumlu olduğundan bahisle, bu rapora dayalı olarak “taksirle öldürme” suçundan mahkumiyet kararı verilmesi gerektiği yönünde hüküm bozulmuştur. Yerel mahkemece bu karara karşı direnilmiştir.

Şu durumda; dosya kapsamı ile uyumlu olduğu görülen Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğü raporunda da belirtildiği üzere, maktulün asli kusurlu olduğu olayda; trafiğin mevcut koşullarına göre gerekli tedbirleri almayarak, hızını yol durumuna göre ayarlamadığı, ayağından ayakkabısının çıktığını algılayabilecek kadar bir zaman diliminde görme şansına sahip olduğu ve bu anlamda önüne aniden fırladığı söylenemeyecek olan maktulü korna çalarak uyarmadığı gibi, ona çarpmamak için fren dahi tatbik etmediği anlaşılan sanığın da tali derecede kusurlu olduğunun kabul edilmesi gerekir.

Bu itibarla, katılanlar vekilleri ile yerel Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, yerel mahkeme direnme hükmü tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak bozulmalıdır.

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi ise; “direnme hükmünün onanması” yönünde karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1- Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2009 gün ve 1087-1333 sayılı direnme hükmünün belirtilen nedenlerle BOZULMASINA,

2- Dosyanın, Ankara 10. Asliye Mahkemesince gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.06.2010 tarihli ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 06.07.2010 günü yapılan ikinci müzakerede tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak oyçokluğu ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

12. CEZA DAİRESİ

E. 2011/15334

K. 2012/3314

T. 16.2.2012

• TAKSİRLE ÖLDÜRME ( Yargılama Giderlerinin Sanıklardan Sebebiyet Verdikleri Miktarda Vekalet Ücretininin İse Eşit Olarak Tahsiline Karar Verileceği )

• YARGILAMA GİDERİ ( Taksirle Öldürme – Yargılama Giderlerinin Sanıklardan Sebebiyet Verdikleri Miktarda Vekalet Ücretininin İse Eşit Olarak Tahsiline Karar Verileceği/Müştereken ve Müteselsilen Tahsiline Karar Verilmesinin Hukuka Aykırı Olduğu )

5237/m.85

ÖZET : Taksirle öldürme suçunda; yargılama giderlerinin sanıklardan sebebiyet verdikleri miktarda vekalet ücretininin ise eşit yerine müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi hukuka aykırıdır.

DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanıkların mahkumiyetine ilişkin hüküm sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanıklar müdafilerinin yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine,

Ancak;

Yargılama giderlerinin sanıklardan sebebiyet verdikleri miktarda vekalet ücretininin ise eşit yerine müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle BOZULMASINA, bu cihetin yeniden yargılama yapılmaksızın CMUK’un 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hükmün vekalet ücretine ilişkin 6.fıkrasının sonundaki “müştereken ve müteselsilen” kelimeleri çıkartılarak yerine “eşit olarak” kelimelerinin eklenmesine, yargılama giderlerine ilişkin 7. fıkrasının sonundaki “müştereken ve müteselsilen” kelimeleri çıkartılarak yerine “sebebiyet verdikleri miktarın” ibarelerinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri doğru olan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 16.02.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

12. CEZA DAİRESİ

E. 2012/16

K. 2012/1684

T. 1.2.2012

• HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ ( Taksirle Öldürme Suçundan Dolayı Sanık Hakkında Verilen Kararın Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Değerlendirilmesi İçin Bozulduktan Sonra Ertelemeye Karar Verildiği Gözetilmeksizin Hapis Cezasının Para Cezasına Çevrilmesine Karar Verilemeyeceği)

• HAPİS CEZASININ PARA CEZASINA ÇEVRİLMESİ ( Bozmadan Önce Hapis Cezasının Ertelenmesine Karar Verildiği – Sanık Aleyhine Sonuç Doğuracak Şekilde İlk Hükümde Hapis Cezasının Ertelenmesine Karar Verildiği Gözetilmeksizin Para Cezasına Çevrilmesine Karar Verilemeyeceği)

• TAKSİRLE ÖLDÜRME SUÇU ( Sanık Aleyhine Hüküm Doğurucak Şekilde İlk Hükümde Hapis Cezasının Ertelenmesine Karar Verildiği Halde Bozmadan Sonra Hapis Cezasının Para Cezasına Çevrilmesinin Hatalı Olduğu)

• BOZMADAN SONRA SANIK ALEYHİNE SONUÇ DOĞURACAK HÜKÜM VERİLEMEYECEĞİ ( Kararın Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılmasının Değerlendirilmesi İçin Bozulduktan Sonra Ertelemeye Karar Verildiği Gözetilmeksizin Hapis Cezasının Para Cezasına Çevrilmesine Karar Verildiği)

5237/m.505152536285

ÖZET : Taksirle öldürme suçundan sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendirilmesi için bozulan hükümden sonra sanık aleyhine sonuç doğurucak şekilde ilk hükümde hapis cezasının ertelenmesine karar verildiği gözetilmeksizin hapis cezasının para cezasına çevrilmesi hukuka aykırıdır.

DAVA : Taksirle öldürme suçundan sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmü, sanık müdafileri tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Mahkemece yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafilerinin eksik incelemeye, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesi gerektiğine ilişkin sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Sanık hakkında, 16.03.2006 tarihinde mahkemece TCK’nın 85/1, 62, 51, 53/6 maddeleri gereğince hükmedilen hapis cezasının ertelendiği söz konusu kararın sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 13.03.2008 gün ve 2008/1477 sayılı ilamı ile CMK 231. maddesinin değerlendirilmesi için bozulduğu ancak mahkemece bu kez sanık aleyhine sonuç doğuracak şekilde ve ilk hükümde cezanın ertelenmesine karar verildiği gözetilmeksizin bu kez TCK’nın 85/1, 62, 53/6. maddeleri gereğince hükmedilen hapis cezasının 50/1-a maddesi uyarınca para cezasına hükmedilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, sanık müdafilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 01.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

kaynak: rahmiofluoglu.wordpress.com


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
Türk Ceza Kanunu(5378)

DEVLET MEMURLARI KANUNU(5371)

Ergenlerde Bağımlılık ve Madde Kullanımı(5358)

775 Sayılı Gecekondu Kanunu(5358)

Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun(5356)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!