Uruk Kenti ve Gılgamış
Uruk; Aşağı Mezopotamya’da eski bir Sümer kentidir. Tevrat’ta Erech, günümüzde Warka, Ur Kenti’nin 56 km kuzeybatısında yer alır.
Sümer kent devletlerinin en önemlilerinden biridir. En alt yerleşim tabakası tarihöncesi döneme aittir. Ele geçen keramik örnekleri boyalı olmamakla birlikte çömlekçi çarkında yapılmışlardır. Biçimleri daha gelişmiştir, ağız ve kulpları vardır. Çivi mozayiği olarak bilinen ve baş bölümleri boyanmış pişmiş toprak çivilerin balçık sıvasına batırılarak yapılan mozaikler beğenilen bir süstü. Bu mozaiklerin en güzel örnekleri Beyaz Tapınak’ta ortaya çıkarıldı. Bir başka önemli buluntu grubu da silindir mühürlerdir. Ancak en önemli buluntu grubunu en erken yazı örneklerini veren çiviyazılı belgeler oluşturur.Erken hanedanlar döneminde Uruk hem siyasal hem de dinsel bir merkezdi. Ünlü söylence kahramanı Gilgameş kentin beşinci kralıydı. En önemli arkeolojik yapı kalıntıları, Eanna Tapınağı, çiviyazılı belgelerin bulunduğu arşivler ve ziggurattır. Kent III. Ur Hanedanının yükseliş dönemi olan İÖ 2100′lerde önemini yitirmeye başladı. Ancak Parth dönemine kadar varlığını sürdürdü.
Tarihçesi
Uruk, Sümer Krallar Listesine göre Enmerkar tarafından kurulmuştur. Şehir, en büyük zenginliğini Gılgamış'ın hükümdarlığı sırasında yaşamıştır. Gılgamış, surları yaptırmış, ticareti sağlamlaştırmış, üretimi arttırmış, Uruk'u döneminin en muhteşem şehri haline getirmiştir.
Sümer döneminde en önemli şehirlerden biri olan Uruk, tanrıların büyüğü Anu'ya atfedilmiş bir zigguratın çevresinde 6 kilometrelik bir alana yayılmış tahminlere göre yaklaşık 80.000 insanlı bir şehirdir. Sümer tabletlerine göre İnanna/İştar sonradan kendisine bu önemli şehirde bir tapınak yaptırtarak Anu'nun tapınağıyla yarışmıştır.Gılgameş Destanı'nda bu konuya değinilir. Şehrin, İnanna'ya tapınma yöntemlerinin çarpıklığı yüzünden bozulduğu düşünülmektedir. Özellikle Anu başrahibi endişelerini aktarır. Anu'ya verilen önemin yok olduğu, İnanna'nın baştanrıça gibi gözüktüğü zamanda Anu tapınağında büyüyen Gılgameş'ten yardım istenir.
Binlerce yıllık sessizliğin ardından Uruk, bir İngiliz araştırmacı olan William Loftus tarfından, 1849 yılında keşfedilmiştir. Ancak ilk kayda değer kazı çalışması Julius Jordan liderliğindeki bir Alman ekip tarafından I. Dünya Savaşı'ndan hemen önce yapılmaya başlanmıştır. Savaş nedeniyle ara verilen kazılara 1928'de geri dönerek yeniden başlayan araştırma ekibi 1939'a kadar çalışmıştır. 1954yılında tekrar başlayan kazılar, H. Lenzen liderliğinde birkaç yıl daha devam etmiştir. Bu kazılarda birçok önemli Sümer tabletleri gün ışığına çıkarılmıştır.
Gılgamış
Gılgamış Mezopotamya'da yaşayıp hüküm sürdüğüne inanılan efsanevi Uruk kralının adı olup, Eski Çağ Mezopotamya edebiyatının en iyi bilinen eserlerinden Gılgamış Destanı'nın baş kahramanıdır. Destanın daha eski olan Sümerce metinlerinde adı Çélgameş olarak geçer.[1] Üçüncü Ur Hanedanı (yaklaşık MÖ 2100-2000) zamanına ait Sümerce metinlerde Gılgamış birbirinden ayrı birkaç hikayenin kahramanı olarak görülürken Eski Babil dönemi (yaklaşık MÖ 1900-1600) ve sonrasında bu metinler bir araya getirilerek günümüzde daha yaygın olarak bilinen Gılgamış Destanı oluşturulmuştur. Bu destanda Gılgamış’ın anne ve babası tanrıça Ninsun ve bir diğer efsanevi Uruk kralı Lugalbanda’dır. Dolayısıyla Gılgamış yarı tanrıdır ve insanüstü bir güce sahiptir. Güçlü Gılgamış Uruk kenti erkeklerinin de kendisi gibi soluksuz çalışmasını isteyince, kentin kadınları, erkekleri kendilerine vakit ayırabilsin diye tanrıça Aruru'ya ve diğer tanrılara yakarır ve onlar da Gılgamış’a rakip olacak ve onu oyalayacak vahşi ve güçlü Enkidu'yu yaratırlar. Gılgamış Enkidu ile arkadaş olur ve birlikte maceralara atılır, ancak Enkidu bir gün ölür. Enkidu'nun ölümü Gılgamış'ı tam anlamıyla yıkmıştır ve kendinin de yarı insan olması nedeniyle bir gün öleceğini düşünerek ölümsüzlüğü aramaya koyulur. Onu asıl meşhur eden de bu ölümsüzlük arayışıdır ki, Utnapiştimin denizin dibinden ölümsüzlük otunu çıkarmasının ardından gelen türlü maceralardan sonra gerçek ölümsüzlüğün, adının gelecek kuşaklar tarafından anılması olduğunu anlayacaktır.
Me-Turan’da (Tell Haddad höyüğü) bulunan Sümerce bir tablet Gılgamış’ın ölümünü anlatır. Tanrılar tarafından ölümsüzlük isteği reddedilen Gılgamış öldüğünde, Uruk halkı geçici olarak Fırat nehrinin yatağını değiştirip, ölen krallarını nehir yatağına inşa edilen bir mezara gömerler.[2] 2003 yılında bir arkeloji kazısında bulunan yapının bu mezar olabileceği iddia edilmiştir.[3]
Gılgamış’ın tarihi bir karakter olup olmadığı halen tartışma konusudur. Gılgamış ismi Sümer Kral Listesi’nde tufan sonrası dönemde Uruk şehrinin beşinci kralı olarak görülür ve 126 yıl hüküm sürdüğü yazılıdır. Ayrıca Gılgamış öncesindeki kralların hüküm süreleri de binlerce yıl gibi fantastik rakamlardır. Uzmanlar arasındaki genel kanı Sümer Kral Listesi’nin Üçüncü Ur Hanedanı zamanında (yaklaşık M.Ö. 2100-2000) yazıldığıdır ve henüz bundan önceki dönemlere ait dökümanlarda Gılgamış ismine rastlanmamıştır. |