Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

II. Abdülhamit
www.arsivbelge.com
II. Abdülhamit dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
II. Abdülhamit başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

II. Abdülhamit Hakkında Bilgi

2. Abdülhamit 34. Osmanlı Devleti padişahı ve 113. İslam halifesidir. 22 Eylül 1842 doğumlu olan 2. Abdülhamit Osmanlı Devleti’nin bunalımlı bir döneminde tahta geçmiştir. Doğu’ya karşı İslamcı bir politika izlerken Batı’ya karşı da dengeci bir politika izlemeye çalışmıştır. Aynı zamanda ülke içindeki mutlakiyeti güçlendirerek devletin elinde kalan topraklarını savunmaya çalışmıştır.

Sultan Abdülmecid’in oğlu olan 2. Abdülhamit henüz on yaşındayken annesini kaybetmiştir. Bakımını Abdülmecid’in çocuksuz eşi Piristû Kadın Efendi üstlenmiş ve ona kendi çocuğu gibi bakmıştır. 2. Abdülhamit’in babası Sultan Abdülmecid’in ölümünün ardından yerine amcası Abdülaziz geçmiştir. Abdülaziz, Abdülhamid ve diğer şehzadelerin bakımı ve eğitimiyle yakından ilgilenmiştir. Abdülaziz, 1867’deki Avrupa seyahatinde Abdülhamid’i de yanında götürmüştür.

2. Abdülhamit’in amcası Abdülaziz 1876 yılında tahtan indirilmiş ve şüpheli bir şekilde vefat etmiştir. Bunun üzerine Abdülhamid’in ağabeyi V. Murat tahta geçti fakat o da ruhsal çöküntü içerisinde olduğu iddiasıyla padişahlığının üçüncü ayında tahtan indirildi ve Çırağan Sarayı’na hapsedildi. Yaşanan bu olayların ardından Sultan 2. Abdülhamit 31 Ağustos 1876'da padişah ilan edilip tahta çıkarıldı ve 7 Eylül 1876’da Eyüp’te kılıç kuşandı. 2. Abdülhamit tahta çıktıktan sonra son dönemde yaşanan iki padişah değişiminin etkin isimlerinden olan Mithat Paşa’yı sadrazam yaptı.

2. Abdülhamit tahta çıktığında Osmanlı Devleti büyük bir bunalım içerisindeydi. Osmanlı sarayı ile Bab-ı Ali arasındaki çekişmeler şiddetlenmiş, devlet dış borçlarını ödeyemez hale gelmişti. Tüm bunların yanı sıra Rusya’nın başında olduğu Panslavizm akımıyla Balkanlar’da milli isyanlar başlamıştı. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler her gün biraz daha artarken, padişahın tasfiye edilmesi ve cumhuriyetin ilanı fikri de güçlenmeye başlamıştı.

Abdülhamid, 23 Aralık 1876’da ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-i Esasi’yi ilan etti. Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877’de açıldı ve böylece I. Meşrutiyet dönemi resmen başlamış oldu. Kanun-i Esasi’nin ilanıyla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmıştı. Padişah ve meclis, ülkeyi birlikte yönetmesine rağmen son sözü söyleme hakkı yine padişahtaydı. 2. Abdülhamit daha meclis toplanmadan, Kanun-i Esasi’de kendisine tanınan hakla Mithat Paşa’yı sürgüne yolladı.

Rusya’nın Balkanlarda ıslahat yapılması için Osmanlı Devleti’ne verdiği teklif 12 Nisan 1877’de hükümet tarafından reddedildi ve bunun sonucunda Osmanlı-Rus Savaşı olarak da bilinen 93 Harbi başlamış oldu. Abdülhamid’in karşı olmasına rağmen Mithat Paşa, Damad Mahmud Paşa ve Redif Paşa gibi devlet adamlarının ısrarlarıyla savaşa girildi. Rus orduları Balkanlarda ve Kafkaslarda Osmanlı ordularını yenilgiye uğrattı ve doğuda Erzurum, batıda Bulgaristan’ın tamamı ve Trakya’nın İstanbul’a kadar olan kısmı Rusya’ya kaybedildi. Savaşın sonucunda Meclis-i Mebusan’a yöneltilen ağır eleştiriler sonucu 2. Abdülhamit meclisi tatil etme kararı aldı. Takip eden 30 yıl boyunca meclis bir daha açılmadı ve Kanun-i Esasi sadece kâğıt üzerinde kaldı. Yine de alınan kararlar bu anayasaya göre yürürlüğe konuldu.

93 Harbi, 3 Mart 1878'de İstanbul surları dışındaki Ayastefanos'ta karargâh kuran Rus ordularının Osmanlı Devleti’ne dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi. Ayastefanos Antlaşması’na göre Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Bosna Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Romanya, Sırbistan ve Karadağ tam bağımsız olacak, Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya’ya verilecek, Girit ve Ermenistan’da ıslahat yapılacaktı. Bu ağır hükümlerin yanı sıra Osmanlı Devleti bir de Rusya’ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödemek zorunda kaldı.

Ayastefanos Antlaşması’nın ağır maddeleriyle Rusya’nın aşırı şekilde güçlenmesinden korkan Avrupa devletleri bu antlaşmaya karşı çıktılar. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçecek olan Berlin Antlaşması imzalandı. Berlin Antlaşması’yla Rusya’nın toprak kazanımları geri alındı fakat Romanya ve Karadağ’a bağımsızlık verildi, Bulgaristan’da ise Almanya ve Avusturya himayesinde bir özerk bir Bulgar Prensliği kuruldu.

Avrupa devleti Berlin Antlaşması’yla aynı zamanda Doğu’daki Ermenilerin Rusya himayesine yönelmelerini engellemek için Osmanlı Devleti’nden bu bölgede ıslahatlar yapmasını istedi. 2. Abdülhamit’in yapılacak olan bu reformları ertelemesi ve bölgedeki Kürt aşiretlerini muhtemel Ermeni ayaklanmalarına karşı silahlandırması üzerine Ermeniler arasında milliyetçi örgütler güç kazanmaya başladı. 1887’de Maraş’ta, 1891’de Siirt’te Ermeni devrimci örgütlerince desteklenen ayaklanmalar başladı. 1895’te Ermenilerin İstanbul’da Batı kamuoyunu etkilemeye yönelik bir ayaklanma düzenlemesi ve bu ayaklanmaların ülke çapında bir ihtilale dönüşme tehlikesinin doğması üzerine Hükümet tarafından Doğu Anadolu’daki Ermeni örgütlerine yönelik sert bastırma tedbirleri alındı. IV. Ordu Komutanı Müşir Zeki Paşa, Ermeni isyanını bastırmakla görevlendirildi. Doğuda Kürt aşiret reisleri Hamidiye Alayları adı altında düzensiz milis birliklerinde örgütlendi. 1895 yılında tüm Anadolu’da gerçekleşen kanlı olaylar Batı’da Hamidiye Katliamı olarak adlandırıldı. Avrupa basınında 2. Abdülhamit karşıtı yayınlar başlatıldı.

1897 yılında Girit’in Yunanistan’a verilmesini isteyen Yunan hükümetinin sınır ihlallerine girişmesi üzerine meclis açıldı ve 2. Abdülhamit durumun müzakereyle bir neticeye varılmasını emretti. Meclise katılanlar Osmanlı Devleti’nin durumunun iyi olmamasından dolayı Yunanistan’a savaş açılmaması gerektiğini söylediler. Fakat Rıza Paşa ve birkaç devlet adamı, Yunanistan’a karşı girilecek korkak bir tavır sonucunda, özellikle Trakya’dan başlayarak devletin parçalanacağını, hatta İstanbul’un tehlikeye girebileceğini savundular ve bu fikirlerini gizlice 2. Abdülhamit’e ilettiler. Savaş taraftarı olan 2. Abdülhamit hemen savaş hazırlıklarının başlamasını istiyordu. Tam bu sırada harekete geçen Yunan ordusu da Alasonya’ya saldırdı. Hazırlıksız bulunan Osmanlı tümeni Yunan birliklerinden kaçmak zorunda kaldı. Yaşanan bu olay üzerine İstanbul'daki I. Ordu, Umum Kumandanı Ethem Paşa kumandasında Yunanistan üzerine harekete geçti. Birkaç gün içerisinde Yenişehir ele geçirildi ve hemen ardından Atina yolu üzerindeki Milona geçitleri, buradaki Yunan ordusuna ağır hasarlar verilerek alındı. Milona Meydan Savaşı ile Avrupalıların geçilemez dedikleri Milona geçitlerini aşan Osmanlı ordusu Yunan ordusuyla Atina ile Tesalya arasındaki Dökemek’te tekrar karşılaştı. Burada Yunanlıların son savunma hattı olan 25 bin kişilik ordu da ağır bir yenilgiye uğratıldı. Osmanlı ordusu hızla ilerleyerek sadece birkaç saat içerisinde Atina’ya girdi. Tüm bu gelişmeler üzerine endişelenen Avrupa hükümetlerinin müdahalesiyle bir antlaşma yapıldı. Yapılan antlaşmayla Osmanlı Devleti savaştan önceki sınırlarına geri döndü. Yunan hükümeti, Osmanlı Devleti’ne 4 milyon lira savaş tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine rağmen bu parayı hiçbir zaman ödemedi. Buna karşılık ise Girit’e özerklik verilmişti.

2. Abdülhamit meclisi kapatıp yönetimi yeniden kendi eline aldıktan sonra Osmanlı Devleti’nde ilk defa geniş kapsamlı istihbarat ve polis teşkilatları kuruldu. 1880 yılında Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı kurdu. Çok sayıda çalışanı olan bu teşkilatın amacı Sultan 2. Abdülhamit’in siyasi rakipleri hakkında bilgi toplamak ve Abdülhamid’e karşı girişilebilecek darbe ve isyan girişimlerini engellemekti. Teşkilat hafiyeleri sadece kendileri değil, halk arasında maaş verdikleri birçok kişiyle de bu istihbaratları topluyorlardı. Bu sayede geniş bir istihbarat ağı oluşturulmuştu ve Abdülhamid karşıtı her türlü hareketin önü önceden kesiliyordu.

Bazı uzmanlar tarafından, Osmanlı Devleti’nin ömrünün Abdülhamid döneminde 30-40 yıl daha uzadığı belirtilir. 

Meclisin açılması, demokrasi ve insan hakları için değil, 2. Abdülhamit’in kendi adamları olan milletvekilleri eliyle iç idareyi kontrol altına almak istedi içindi. Fakat her bir grubun arkasına bir Avrupa devleti aldığı azınlık milletvekillerinin bağımsız devletler kararı çıkartmak için uğraşmaları üzerine meclis 2. Abdülhamit 13 Şubat 1878’de meclisi tatil etti.

İngiltere bu durumdan rahatsız olmuştu. V. Murat'ı Padişah, Mithat Paşa'yı sadrazam başbakan yapmak için Genç Osmanlılardan Ali Suavi'yi tahrik ederek tarihe Çırağan Baskını olarak geçen başarısız darbeyi yaşattılar. 23 ihtilâlcinin ölümü ile sonuçlanan bu sonuçsuz darbe, 2. Abdülhamit’i Yıldız İstihbarat Teşkilatı’nı kurmak ve İstibdat Dönemi olarak adlandırılan sıkı idareyi eline almak zorunda bıraktı.

2. Abdülhamit’in sıkıyönetimine karşı muhalefet güçlenmeye başlamıştı. 1889’da İttihat ve Terakki Cemiyeti kuruldu. 1908 yılında İttihat ve Terakki yanlıları Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklandılar. Bu baskıların üzerine, Abdülhamid 24 Temmuz 1908'de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda bırakıldı ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Yapılan seçimlerle 7 Aralık 1908’de meclis yeniden açıldı.

Huzursuzlukların artması ve İttihat ve Terakki karşıtlarının baskıları sonucunda 13 Nisan 1909’da İstanbul’da ayaklanmalar başladı. Selanik’te kurulan Hareket Ordusu 23 Nisan gecesi İstanbul’a girerek ayaklanmaları bastırdı.

II. Meşrutiyet Dönemi genellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetiminde geçti. Devlet yönetiminde İttihat önderleri olan Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa’nın etkileri görüldü. Bu dönemde Osmanlı Devleti Trablusgarp, I. Balkan, II. Balkan ve I. Dünya Savaşlarına girdi. I. Dünya Savaşı’nın ardından İtilaf devletlerinin baskılarıyla parlamento 21 Aralık 1918’de kapatıldı.

Taksim Kışlası’ndaki Avcı Taburu’na bağlı askerler, subaylarına karşı ayaklandılar ve kendilerine önderlik eden din adamlarını takip ederek Heyet-i Mebusan’ın önünde toplandılar. Din adamları, ülkenin şeriata göre yönetilmesini istediler. Hükümet bu teklifi kabul etti ve hükümet üyeleri birer birer istifa ettiler.

Ayaklanma, Meclis-i Mebusan üzerinde de etkisini gösterdi. O gün, İttihat ve Terakki Cemiyeti üyeleri can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle meclise gitmediler. Bazıları İstanbul’dan uzaklaştı, bazıları ise şehir içinde saklandı. Ayaklanmacılar, İttihatçı subayları ve mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. 2. Abdülhamit meclis ve hükümetin etkisiz kalması sonucu yeniden duruma egemen oldu.

İstanbul'da denetimi elinden kaçıran İttihat ve Terakki Cemiyeti, asıl güç merkezi olan Selanik'teki 3. Ordu'yu harekete geçirdi. Böylece ayaklanmaları bastırmak amacıyla Hareket Ordusu kuruldu.  Ayaklanmacılar, 23 Nisan gecesi İstanbul'a girmeye başlayan Hareket Ordusu'na başarısız bir direniş gösterdikten sonra teslim oldular.

31 Mart Ayaklanması hakkındaki diğer bir iddia ise, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin 2. Abdülhamit’e Filistin nedeniyle düşmanlık besleyen Mason teşkilatlarını tertip ederek 2. Abdülhamit’i tahttan indirmeyi planlamalarıdır. Nitekim 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle Yahudilere Filistin’de toprak satışları başlamıştır. İttihat ve Terakki ise hiçbir etkisi olmayan Padişah Mehmed Reşad sayesinde yönetimi tamamen ellerine almışlardır. Abdülhamid’den sonra Osmanlı Devleti hızlı bir parçalanma sürecine girmiştir.

Ayaklanmaların bastırılmasının ardından sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacılar Divanıharp’te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Muhalefet hareketi önemli kayıplara uğrasa da en önemli olay, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan'ın 2. Abdülhamit'in tahttan indirilmesine ve yerine V. Mehmed (Mehmed Reşad)’in tahta geçirilmesine karar vermesiydi.

Tahttan indirilmesinin ardından 2. Abdülhamit’in İstanbul’da bulunması da sakıncalı görülmüş ve Selanik’e gönderilmiştir. Divanıharp 2. Abdülhamit'i yargılamak istedi fakat yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa Hükümeti bunu kabul etmedi. 2. Abdülhamit Selanik’te üç yıl ev hapsinde tutulduktan sonra 1912’de yeniden İstanbul’a, Beylerbeyi Sarayı’na getirildi ve 10 Şubat 1918'de burada vefat etti. Mezarı, büyük babası Sultan II. Mahmut için Divanyolu'nda yaptırılmış türbede bulunmaktadır.

II. Abdülhamid'in Liderlik Sırları

Karakterinin Belirgin Özellikleri

  • II. Abdülhamid Han'ın kişiliğinin en baskın özelliklerinin başında dindar ve muhafazakâr olması gelir. Hayatı boyunca ibadetlerini hiç aksatmamıştır. Kadere inanışı kuvvetliydi.
  • Bilinenin aksine kan dökücü, zalim ve dahası "Kızıl Sultan" karalamalarını hak edecek mizaçta biri değildi. Tam tersine son derece merhametli, şefkatli, yufka yürekli ve bağışlayıcı bir karakter ve ahlâka sahipti. O kadar ki, en büyük düşmanlarını bile çoğu defa bağışlamıştır.
  • Belirgin yönlerinden biri de dengeli ve otoriter bir kişiliğe sahip olmasıydı. Dış politikada izlediği "denge siyaseti", devleti kurtarmak için içte ve dışta aldığı katı ve koruyucu tedbirlerde bu durum kendini açıkça belli eder. Onu böyle davranmaya, sürekli su alan devlet gemisini her geçen gün daha fazla içine çeken anaforik şartlar ile saltanatının son derece karışık ve zorlu bir döneme rastlaması sevk etmişti.
  • Zannedilenin tersine, yeniliğe ve gelişime açık, son derece "reformist" bir padişahtı. Devrinde, Batı'daki ilmî ve teknolojik gelişmeleri, icat ve keşifleri yakından takip etmiş ve anında, devletin imkanları çerçevesinde ülkesine intikal ettirmiştir. Eğitim, kültür, sağlık, ulaşım ve bayındırlık alanında pek çok reform gerçekleştirmiştir. Onun zamanında yapılan reformlar, Osmanlı'nın son devrinde görülen ve hatta Cumhuriyet idaresine bile temel teşkil edecek çapta büyük reformlardı.
  • Karakterinin dikkat çekici yönlerinden bir diğeri de gayet tedbirli, temkinli ve uyanık olmasıdır. Babası Abdülmecid'in "kuşkulu ve sükutî (sessiz) oğul" dediği Abdülhamid'in, aşırıya kaçacak seviyede biraz vehimli ve kuruntulu olduğu söylenebilir. Ancak bu da, tamamen yaşadığı dönemin olağanüstü şartlarından, iç ve dış karışıklıklardan, kaypak bir zeminde siyaset yapmanın zorluğundan ve nihayet çevresinde güvenilir kişilerin ve sağlıklı bir ortamın olmamasından kaynaklanmaktaydı.
  • Sarayın dışından görünenin aksine son derece yumuşak huylu, halim selim, hikmetli konuşan, karşısındaki düşmanı bile olsa karizmatik kişiliği, tevazuu, insanlık ve nezaketiyle onu etkileme kabiliyetine sahipti. İster halktan, ister devlet adamlarından olsun, huzurunda konuşanları sıkmaz, bütün düşüncelerini açıkça söylemelerine imkân verir, sonuna kadar sabırla dinler; kimseyi kendisine arz edilen düşünceleri veya ölçüsüz sözleri yüzünden cezalandırmazdı. Kimseye "sen" diye hitap etmez, cariyelerine bile "getiriniz, götürünüz" gibi nazik bir dille emir verirdi. Kadınlarına da pek saygılı davranır; "Başkadın, Başikbal" diye seslenirdi.
  • Tahmin edilemeyecek kadar cesur ve atikti. Bir zelzele sırasında yerinden kıpırdayıp paniğe kapılmadan sonuna kadar beklemesi, Ermenilerin Osmanlı Bankası'na hücumları sırasında herkesin suikast yapıldı endişesi ile etrafı velveleye verdiklerinde metanet göstererek Cuma selamlığına çıkması ve bomba hadisesinin ertesi hafta Cuma selamlığına gelmesi gibi hadiseler cesaretine delil gösterilebilir.
  • Hafızası pek kuvvetli idi. Zeki, çabuk kavrayışlı ve hazırcevap idi. Uzun ve derin bir düşünmeden, karşısındakinin görüşlerini iyice anlamadan ve devlet adamları ve ulemanın görüşünü almadan herhangi bir konu hakkında fikir beyan etmez ve hüküm vermezdi.
  • Özel hayatında olduğu gibi devlet idaresinde de israftan kaçınır, dengeli bir harcama siyaseti güderdi. Kendi alışverişini yapan ağalara tek tek aldıkları malların fiyatını sorar ve sarayın mutfak harcamalarını bizzat kontrol ederdi. Bu yüzden "Pinti Hamid" suçlamalarına maruz kalmıştı. Devraldığı devlet borçlarının yekunu 4 milyar Frank'tı. İlk iş olarak aşırı artmış saray masraflarını kıstı.

Zaman Tanzimi ve Çalışma Düzeni

  • Gece geç vakte kadar düzenli ve sürekli olarak (günde 15-16 saat) çalışırdı. Öğleden sonraki vaktini ekseriya çok zengin olan kütüphanesinde okuyarak veya çalışarak geçirirdi. Geceleri sarayın bütün elektrikleri yanar, padişahın hangi odada yattığı bilinmezdi. Vaktinin çoğunu kütüphanesinde kitap okuyarak geçirirdi.
  • Saate ve vakte pek fazla riayet ederdi. Her işini bir saate bağlamış, düzgün ve yeknesak (tekdüze) bir ömür geçirmişti. Acele bir iş veya haber çıktığında, vakit ne kadar geç olursa olsun uyandırılmasını isterdi. Başkâtibi Tahsin Paşa, böyle gecelerde gelen tezkerelere (not, pusula) bazen 1-1,5 saatini ayıran ve uykusuz kalan padişahın ertesi sabah mesaisini hiç aksatmadan yine aynı saatte görevi başında olduğunu hayretle anlatmıştır.

Tarihe, Kitaba ve Yayıncılığa İlgisi

  • Her gece uyumadan evvel kitap okutmak âdetiydi. Kitaba olan ilgisi ve merakı fevkaladeydi. Yıldız Sarayı'ndaki kütüphanesinde, yabancı dillerde Türkiye hakkında yazılmış ve özel olarak tercümesi -yaklaşık 6 bin adet- yapılıp telif hakkı ödenmiş eserler, roman ve hikâyeler, coğrafya ve seyahatname koleksiyonu ve Avrupa'da çıkan bütün önemli gazeteler bulunuyordu. Kütüphaneciliğimizin modern anlamdaki kurucusu da oydu.
  • Tarih, siyaset ve hukuk bahislerinde oldukça geniş bir malumata sahipti. 1850'den itibaren devrinin âlimlerinden Musiki, Hat, Arapça, Farsça, Osmanlı Edebiyatı ve Tarihi ve diğer İslâmî İlimleri tahsil etmişti. Osmanlı tarihini değişik kaynaklardan okuyup incelemişti. Geçmişe ait olayları kimsenin bilmediği şekilde teferruatıyla hikaye ederdi.
  • Roman okumaya çok meraklı idi. Daha çok da polisiye (dedektif) romanlar okurdu. Seyahatname okumayı da severdi. Saraydaki tercümanlara özel olarak çevirttiği romanlar bir kütüphane dolduracak kadar fazlaydı. Özellikle de Victor Hugo'ya ve Conan Doyle'ye büyük hayranlığı vardı.
  • Matbaa ve yayın işlerine de gayet meraklıydı. Avrupa'dan modern matbaa makineleri getirerek nefis divanlar bastırmıştı. En itibar gören hadis kitabı olan "Sahih-i Buhari"nin en sağlıklı baskısını da o yaptırmıştı.

Sade Giyimi ve Temizliği

  • Kıyafet ve yaşayışında dikkati çekecek bir sadelik takip eder, şatafatlı üniformalardan, büyük merasimlerden nefret ederdi. Sade olmakla birlikte, giyiminin kendine has bir zarafeti vardı ve çoğunlukla yerli kumaştan yapılma elbiseleri tercih ederdi. Yeni elbise giyenlere karşı genellikle övünür ve onları yerli malı kullanmaya teşvik ederdi.
  • Temizliğe çok düşkün olduğundan ötürü, elinde devamlı Atkinson marka kolonya şişesini gezdirir ve birkaç saat içinde sürer bitirirdi.

Yemesi-İçmesi
* Sabahları gayet erken kalkar, soğuk su ile banyo eder, ufak bir gezinti yapar, çalışma odasına girer, kendi önünde pişirttiği bir fincan kahveyi içer, yumurta ve sütten ibaret hafif bir kahvaltıdan sonra çalışmalarına başlardı. Mide ve bağırsaklarından rahatsız olduğundan gayet az ve kuvvetli yemek yerdi.

  • Genellikle hafif ve hazmı kolay yemekleri tercih ederdi. Öğle yemeğinde genellikle şunları yerdi: Rafadan yumurta veya tere yağda pişmiş yumurta ya da omlet; koyun külbastısı veya kotlet pane; balıklardan mezgit veya gelincik balığı; bazen börek; tatlılardan kaymaklı kadayıf, sütlaç veya muhallebi, alafranga tatlılardan şarlot… Akşam yemekleri daima hafifti: Et suyu, bazı çorbalar ve meyvelerden (çilek, kavun, karpuz ve şeftali) ibaretti. Akşam yatak odasına limonata, frenk üzümü veya nar şerbeti bırakılırdı.
  • İlk gençlik döneminde biraz eğlence ve içkiye meyletmiş; ancak 25 yaşından sonra tamamen terk etmiş ve sudan başka içki kullanmamıştır. Durmadan sigara içerdi. Sarayda sigara yapmayı bilen özel adamları vardı. Kahve içmeyi -özellikle Yemen kahvesi- pek severdi.

Renkli Hayatı ve İginç Hobileri

  • Zayıf ve atletik bir yapıya sahipti. Jimnastik meraklısıydı. Ata biner -çok ustaydı-, araba kullanır, kürek çeker, yelken kullanırdı. Kılıç ve tabanca kullanmada gayet mahirdi. Atıcılık yapar, ava gider ve kılıç talimleri yapardı. Gençliğinden beri silah toplayıp bir silah koleksiyonu dahi yapmıştı.
  • Sarayda; resim salonu, fotoğraf atölyesi, musiki salonu ile bilhassa uğraştığı marangoz atölyesi en çok bulunduğu yerlerdi. Marangozluğa özellikle meraklıydı ve Avrupa'dan getirttiği yeni sistem birçok aletin bulunduğu geniş bir marangoz atölyesi mevcuttu. Pek çok sedefli ve oymalı eşyalar yapmıştı. 1897'deki Osmanlı-Yunan Harbi'nde yaralanan gazilere birer tane kendi eliyle imal ettiği baston hediye etmişti.
  • Manzara ve çiçek resimlerinden hoşlanır ve portre çizerdi. Güzel tablo koleksiyonları vardı. Fotoğrafçılığa da meraklıydı. Döneminde neredeyse bütün imparatorluğun fotoğrafını çektirmişti. Yalnızlığının tabiî bir neticesi olarak koleksiyon merakına kapılmıştı. Bunlar arasında en değerli olanı kuş ve silah koleksiyonu idi.
  • Tiyatro ve konserleri sever; cuma, çarşamba ve pazar akşamları hususî tiyatrosunda bir temsil veya konser verdirirdi. Musikişinas bir tabiatı vardı. Alafranga musikiyi alaturkaya tercih ederdi. "Alaturka güzeldir; ama daima gam verir. Alafranga neşe verir." derdi. Bunu bilen muhtelif milletlerden olan ve eserlerini şahsına ithaf eden bestekârların sayısı 2 bini bulmuştu.

Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
II. Dünya Savaşı(5372)

II. Dünya Savaşı ve Türkiyeye Siyasi ve Ekonomik Etkileri(5362)

II. Abdülhamid Dönemi Osmanlı Dış Politikası(5358)

II. Selim (Sarı Selim)(5358)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!