Araştırma ve ödevleriniz için her türlü kaynağı ve dokümanı En Geniş Araştırma ve Ödev Sitesi: www.arsivbelge.com ile bulabilir ve İsterseniz siz de kendi belge ve çalışmalarınızı gönderebilirsiniz!
Her türlü ödev ve dokümanı
www.arsivbelge.com ile kolayca bulabilirsiniz!

Araştırmalarınız için Arama Yapın:


Araştırmalarınız için Arama Yapın:

  
                    

Vergi – Vergi Kavramları ve Spesifik Vergi
www.arsivbelge.com
Vergi – Vergi Kavramları ve Spesifik Vergi dokümanıyla ilgili bilgi için yazıyı inceleyebilirsiniz. Binlerce kaynak ve araştırmanın yer aldığı www.arsivbelge.com sitemizden ücretsiz yararlanabilirsiniz.
Vergi – Vergi Kavramları ve Spesifik Vergi başlıklı doküman hakkında bilgi yazının devamında...
Ödev ve Araştırmalarınız için binlerce dokümanı www.arsivbelge.com sitesinde kolayca bulabilirsiniz.

Vergi – Vergi Kavramları ve Spesifik Vergi

Devletin veya devletten aldığı yetkiye dayanan kamu tüzel kişilerinin, geniş anlamdaki faaliyetlerinin gerektirdiği harcamaları karşılamak ve amme hizmetlerinin gereklerini yerine getirmek gayesiyle, ekonomik birimlerden (bunlar gerçek veya tüzel kişiler olabilir) kanunda öngörülen esaslara uymak kaydıyla ve hukuki zorlama altında özel bir karşılık vaadi olmaksızın geri vermemek üzere aldıkları para tutarları. Günümüzün şartlarına uygun olmak maksadıyla yapılan bu tarifin tarih boyunca vergi kavramının geçirdiği çeşitli değişmeleri kavramadığı açıktır

Türk vergi mevzuatında ve özellikle VergiUsul Kanunu’nda, verginin tarifi yapılmamıştır. Ancak 1982 Anayasası’nın 73. maddesinde Vergi Ödevi başlığı altında şöyle bir ifade mevcuttur: "Herkes kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır." Anayasanın bu tarifine göre: 1. Verginin gayesi kamu giderlerini karşılamaktır.

2. Verginin miktarı ödeyenin mali gücüyle orantılı olacaktır. 3. Kanunla alınacaktır.

Vergi, çağdaş devlet gelirlerinin en önemlisidir. Kaynağı milli gelir ve servettir. Özelliklerinin başında cebri ve karşılıksız oluşu gelmektedir. Vergi bir kamu tüzel kişisi olan devletin egemenlik hakkı dolayısıyla tek taraflı iradeyle ihdas edilmiş bir mükellefiyettir. Devlet açısından bir alacak olan bu yükümlülük, yükümlü açısından bir kamu borcudur. Kapitalist ve karma ekonomi düzenindeki ülkelerin devlet gelirlerinin % 70-90 arasındaki bir kısmını vergi gelirleri teşkil etmektedir.

Vergi gelirlerinin toplam devlet gelirleri içindeki payı ülkelerin iktisadi seviyelerine göre değişmektedir. Gelişmiş ekonomilerde devlet gelirlerinin % 90’ı hatta daha fazlası vergi yoluyla elde olunmaktadır. Gelişmekte olan ekonomilerdeyse bu nispet % 70 civarındadır. Vergi gelirlerinin toplam gelirler içindeki payını etkileyen diğer bir faktör de gelirin elde edildiği dönemin şartlarıdır. Olağan dönemlerde vergi gelirlerinin payı genellikle yukarıda açıklandığı şekildedir. Olağanüstü dönemlerde ise borçlanma yoluyla gelir elde etmek yöntemine daha çok başvurulduğu için vergi gelirlerinin toplam gelirler içindeki payı nisbi olarak azalmaktadır. Sosyalist ekonomilerdeyse durum farklıdır. Bu ekonomilerde temel finansman aracı merkezi planlama otoritesi tarafından belirlenen fiyattır; vergi tamamlayıcı nitelikte bir fonksiyon ifa etmektedir. Bu sebeple sosyalist ekonomilerde vergi gelirlerinin payı piyasa ekonomisindeki ülkelere oranla daha düşüktür.

Cumhuriyet dönemi itibariyle vergi sistemimize bakıldığında (1925-1950) zaman diliminde kayda değer en önemli olay olarak aşarın kaldırılması görülür. Aşar 1925’te tamamen ilga edildi. 1926 yılında ihdas edilen ve 1914 tarihli Temettü Vergisi’nin yerini alan Kazanç Vergisiyle Umumi İstihlak Vergisi’dir. Bu ikincisi Hususi İstihlak ve Eğlence Vergisiyle tamamlanmıştır. Lozan Antlaşması hükümlerine paralel olarak 1927’den itibaren hami karakterde (koruyucu) bir gümrük tarifesi de kabul edilmiştir. Kendi içinde tutarlı ve modern bir vergi sisteminin kurulması yönündeki çabalar 1925-1950 döneminde başarıya ulaştırılmamıştır. Bu dönemde vergi sisteminin geliştirilmesi bir yana, bazı dış siyasi ve ekonomik olaylar tarafından engellenmesi söz konusu olmuştur. Bu olayların en önemlileri 1929 Dünya Ekonomik Buhranı ile İkinci Dünya Savaşıdır. 1929 krizinin ortaya çıkardığı güçlükleri gidermek için 1931’de yürürlüğe konan Buhran Vergisi, krizin 1933’te sona ermiş olmasına rağmen 1950 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.

1950 yılı Türk vergiliciğinde bir dönüm noktasıdır. Çünkü, Yasama Organı’nda 1949 yılında kabul edilen Gelir Vergisi, esnaf Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Vergi Usul Kanunu’ndan oluşan mali reform kanunları manzumesi 1950 yılında yürürlüğe girmiştir. 1953 yılında Tahsili Emval Kanunu’nun yerini alan Amme Alacaklarının Tahsili Kanunu’nu da bu kategoride mütalaa etmek gerekir. 1950-1960 döneminin büyük reformları 1956 yılında kabul edilip, 1957 yılında uygulanmasına başlanılan gider Vergileriyle tamamlanmıştır.

1960’tan sonraki dönemde Türk Vergi Sistemi’nin yeniden düzenlenmesi hususunda yoğun çalışmalara girişilmiş ve bunların sonucu olarak modern fiskalitenin gereklerine uygun olumlu bazı adımlar atılabilmiştir. 1960 sonrasının vergi sistemini düzeltmek konusundaki ilk girişimi, sözü geçen yılın sonunda gelir vergisi Kanunu ile Vergi Usul Kanunu’nun yeniden yazılmasıyla başlanmıştır (193 ve 213 sayılı Kanunlar). Evvelce politik sebeplerle vergi dışında bırakılan tarım kesimi Gelir Vergisi kadrosu içinde vergilendirilmeye başlanmış; vergi kaçakçılığını önlemek gayesiyle bir güvenlik tedbiri olarak "servet beyanı" müessesesi ihdas edildiği gibi 1950 yılında 5421 sayılı Gelir Vergisi Kanunu ile vergi sistemine ithal edilmiş bulunan "ortalama kar hadleri" ve "gider esası" müesseseleri de esaslı bir şekilde tadil edilmiştir.

1960’tan sonra vergi reform Komisyonu’nun da katkılarıyla gerçekleştirilen reform hareketleri sonunda vergi sistemine kazandırılan yeni müesseseleri şöyle sıralamak mümkündür: Yatırım indirimi, değer fazlası istisnası, yeniden değerleme azalan bakiyeler üzerinden hesaplanan (degressif) amortisman usulü, zarar nakli, vergi uzlaşması.

12 Eylül 1980 tarihinde işbaşına gelen yönetim, iktisadi politika yönünden 24 Ocak Kararlarını benimsediğini ve bunun uygulanmasına devam edileceğini açıkça belirtmiştir. Nitekim, iktisadi alandaki ilk hareket, vergi kanunlarında yapılması artık kaçınılmaz hale gelen fakat politik sebeplerle münfesih parlamento tarafından bir türlü ele alınamayan değişikliklerin gerçekleştirilmesi olmuştur. Yalnız yapılan değişiklikler vergi sistemi yönünden bir reform değildi. Tamamen pragmatik bir yaklaşımın gereği yapılması mecburi hale gelen ve ayrıca benimsenen iktisat politikasının gereklerine uygun bir vergi düzenlemesini uygulamaya koymak idi.

12 Eylül 1980 sonrasında vergi kanunlarında yapılan değişikliklerle ulaşılmak istenilen başlıca gayeler şunlardı: 1) Vergi yükünün dağılışı çok adaletsiz hale gelmişti ve bunu düzeltmek gerekiyordu. 2) Piyasa ekonomisi iktisat politikasının esasını meydana getireceğine göre vergi kanunlarında tasarrufu arttırıcı ve bunları yatırımlara yöneltici tedbirlere yer verilmesi öngörülüyordu. 3) Döviz darboğazını aşabilmek için vergi kanunlarında mal ve hizmet ihracını teşvik edici düzenlemeler yapılması gaye alınıyordu. 4) Enflasyonla mücadelede vergi politikasından da yararlanılmasına ve vergi kanunlarında vergi hasılatını arttıracak düzeltmeler yapılmasına özen gösteriliyordu. Vergi yükünün dağılışındaki adaletsizlikler özellikle Gelir Vergisi tarifesindeki bozulmadan kaynaklanıyordu. Sözü geçen tarife son olarak 1963 yılında düzenlenmiş, daha doğrusu düzeltilmişti. Aradan geçen süre içinde enflasyon oldukça hızlı bir trend göstermiş fakat tarifeye hiç dokunulmamıştı. Sonuçta temel niteliklerinden biri artan oranlılık olarak tanımlanan Gelir Vergisi fiilen düz oranlı hale gelen tarife ıslah edildi. 12 Eylül 1980 sonrasında getirilen bir diğer önemli yenilik "vergi alacağı" sisteminin getirilmiş olmasıdır. 1981-82’de peşin vergi uygulamasına geçildi. 1983’te hayat standardı temeline dayalı asgari bir vergi ödeme zorunluluğu getirildi. Bu şekildeki ödeme 1986’ya kadar sürdü. 1986-88 arası bir başka peşin vergi ödeme sistemi olan "dahili tevkifat" sistemi uygulandı. 1989’dan sonra aynı vergi politikası "geçici vergi" adıyla devam ettirildi. Ayrıca 1985 yılı başında yürürlüğe konulan Katma Değer Vergisi gerçek bir vergi reformu niteliğindedir. Aynı dönemde KDV toplayan ücretlilere vergi iadesi verilmeye başlandı. Bu arada yazar kasa uygulamasının başlatılması vergi toplanmasının tabana yayılmasına katkıda bulundu.

Vergi kavramları

Vergi konusu:

Verginin konusu (mevzuu), verginin üzerinden alındığı şeydir. En geniş anlamıyla vergi ne üzerinden alınıyorsa, o şey verginin konusudur. Esas olarak bireyler ve firmalar tarafından satın alınan, satılan, alınan veya verilen veya sahip olunan her şey vergi konusu olabilir. Bu sebeple vergi konusu bazen bir olay, bir "fiil (eylem)" veya bir muamele (işlem) olabilir. Geçmişte bunların dışında insanın fizik varlığının da vergi konusu olduğu görülmüştür.

Her vergi kanununun başlangıç maddesi, verginin konusunu belirler. Vergi türlerini maddi ve terminolojisi yönünden birbirinden ayırdetmede kullanılan ölçü, söz konusu vergilerin konularıdır. Bir başka deyişle, vergiler adlarını konularından alırlar. Türk Vergi Mevzuatından bu duruma çeşitli örnekler verebiliriz. Gelir Vergisi’nin konusu, gerçek kişilerin bir takvim yılı içinden elde ettikleri kazanç ve iratların safi tutarıdır. Emlak Vergisi’nin konusu, Türkiye sınırları içindeki gayrimenkullerdir.

Vergi matrahı:

Vergiciliğin temel kavramlarından birisi de vergi matrahıdır. Gerçekte matrah, dar anlamda verginin konusudur. Bununla birlikte bu ifade matrahı tam olarak açıklamaz. Verginin hesaplanması için dayandığı temel, verginin matrahı olarak tarif edilir. Bu durumda matrah, vergi konusunun, vergi borcunu hesaplamak maksadıyla indirgendiği, teknik, fiziki veya ekonomik bir miktardır. Matrahın bu tarifi kantitatif bir kavram olduğunu ortaya koymaktadır. Verginin matrahı, teknik bir miktar, fiziki bir ölçü olduğu takdirde spesifik vergiler söz konusudur. Günümüzde sayısı giderek azalan spesifik vergilerde ağırlık, yüzölçümü, hacim, uzunluk, adet, alkol derecesi vb. gibi ölçüler matrah olmaktadır. Mesela, Motorlu Kara Taşıtları Vergisinde verginin matrahı, motorlu taşıtın yaşı ve ağırlığına göre hesaplanmaktadır.

Vergi matrahı, ekonomik-para ile ilgili bir değer olarak ifade edildiği zaman ad valorem vergiler söz konusudur. Bu durumda vergi, o mal veya hizmetin değeri üzerinden alınır. Gelirin belli bir oranı üzerinden alınan gelir vergisi, ad valorem vergilere bir örnektir. Vergiyi doğuran olay:

Bir vergi borcundan söz edebilmek için vergiyi doğuran olayın meydana gelmesi gerekir. Bilindiği gibi verginin konusu birtakım şeyler, muameleler, olaylar olabilmektedir. Vergi, bu şey veya muameleler üzerinden alınmakla birlikte vergiyi ödeyen bireyler veya kurumlardır. İşte, verginin konusu ile bu birey veya kurumlar arasındaki ilişkiler vergi borcunu ortaya çıkarır. Söz konusu bu ilişkilere "vergiyi doğuran olay" denmektedir. Öyleyse vergi, borcu esas olarak vergiyi doğuran olayla ortaya çıkmaktadır. Vergiyi doğuran olay, maddi bir olay, somut bir durum veya hukuki bir sözleşme olabilir. Bununla birlikte her vergi konusunda vergiyi doğuran olay açıkça belli edilmelidir. Emlak Vergisi’nde vergiyi doğuran olay, hukuki durumun tamamlanması, daha açıkçası mülkiyetin kazanılmasıdır. Gelir Vergisi’nde gelirin elde edilmesi, vergiyi doğuran olaydır. Veraset ve intikal vergisinde, ölüm olayı vergiyi doğurucu bir olaydır.

Vergi mükellefiyeti:

Vergi mükellefiyeti (yükümlülüğü) bireyin, vergi konusunu, dolayısıyla vergiye bağlılığını ifade eder. Vergi mükellefiyetinde bir yanda devlet, diğer yanda ise bireyler bulunmaktadır. Gerçekte vergi mükellefiyeti, vergi tabiiyeti demektir.

Geniş anlamda vergi mükellefiyeti kavramına hem maddi vergi borcu hem de buna ek olarak şekli ödev ve görevler dahil olmaktadır. Her vergi, konusu bakımından bir objektif mükellefiyet, mükellef kıldığı kimseler bakımından da bir sübjektif mükellefiyet meydana getirir.

Vergi mükellefiyeti, hiçbir zaman mutlak değildir. Çeşitli ekonomik, sosyal ve diğer sebeplerle her vergi mükellefiyetine sınırlamalar getirebilir. Mükellefiyetin sınırlandırılması:

Vergilemenin, vergi konusu veya vergi mükellefiyeti açısından sınırlanması istisna (ayrıcalık) ve muafiyet (bağışıklık) kavramlarıyla ifade edilir. İstisna veya muafiyet; bazı konu veya kişilerin vergi dışı kalmasına yol açar.

Buna göre:

Objektif vergi mükellefiyetini kaldırıcı kurallara istisna denir. Burada vergi konusunda bir sınırlama vardır.

Sübjektif vergi mükellefiyetini kaldırıcı kurallara ise muafiyet denir. Burada ise belli kişiler veya kurumlar vergi dışı bırakılır.

İstisna ve muafiyetler, süreli-süresiz; tam veya kısmi; mutlak yahut şarta bağlı olabilir. konut kiralarının belirli bir kısmının gelir vergisi dışında bırakılması, istisnaya bir örnek meydana getirirken, sakatların gelirlerinin belirli bir kısmının vergi dışı bırakılması ise muafiyete bir örnektir.

Mükellef (Yükümlü):

Vergi mükellefi (yükümlüsü), vergi yasalarına göre üzerine düşen vergi borcunu, ödemekle yükümlü olan gerçek veya tüzel kişidir. Mükellef kavramdır. Uygulamada ise değişik mükellef kavramlarıyla karşılaşılmaktadır.

Kendisine vergi yasaları gereğince maddi ve şekli vergi borcu, düşen kimseye kanuni mükellef denir. Vergi sorumlusu, esasında aracı (mutavassıt) bir ödeyiciden başka bir şey değildir. Kaynakta kesme (stopaj) yönteminde olduğu gibi, vergi borcu bazen doğrudan doğruya asıl vergi mükellefi bulunan kimseden değil de mükellef adına ve hesabına yasal bir aracıdan taleb olunur. Söz gelişi, bir işverene bağlı olarak ücretle işgörenler, vergi mükellefidirler. Ne var ki bu iş görenlerin ücretlerinden yasada belirlenen oranlarda gelir vergisinin kesilip, vergi dairesine ödenmesi görevi işverene yüklenmiştir. Burada işveren, "vergi sorumlusu" olmaktadır. Görüldüğü gibi vergi sorumlusu, kendi adına ve hesabına bir ödemede bulunmayıp, başkalarından kestiği vergiyi vergi dairesine yatırmaktadır. Vergiyi ödeyen kişiyle vergi yükünü taşıyan kişiler birbirinden farklı olabilir. Piyasa mekanizması aracılığıyla kanuni mükellef, vergiyi başkalarına yansıtır. Verginin gerçek yükünü taşıyan kişilere "Vergi taşıyıcısı" denir. İşte, kendi adına ve hesabına ödediği vergiyi, yansıma yoluyla başkalarına devreden kişi, aracı (mutavassıt) mükelleftir. Mesela, ithalatçı, ithal ettiği malların üzerinden ödediği gümrük vergisini bu malı satarken, malın bedeline ekleyerek vergiyi başkalarına yansıtır. Dolayısıyla bu örnekte ithalatçı, aracı mükellef; malı alan kişi ise vergi taşıyıcıdır.

Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, aracı (mutavassıt) mükellefle aracı(mutavassıt) ödeyicinin aynı kavram olmadığıdır.

Vergi oranı:

Verginin hesaplanabilmesi için gerekli ögelerden birisi de vergi oranıdır. Vergi oranını açıklarken, ad valorem vergilerle, spesifik vergilere ayrı ayrı değinmek gerekecektir.

Ad valorem vergilerde vergi miktarı, matrahın belirli bir yüzdesi olarak ifade edildiği için, burada vergi oranları söz konusudur. Gelir Vergisinde, matrahın belli bir yüzdesi vergi olarak alınır.

Spesifik vergilerdeyse, vergi oranı yerine vergi miktarı, söz konusudur. Ağırlık, yüzölçümü, hacim gibi maddi ölçülere bir vergi miktarı uygulanır. Elektrik tüketiminde kilovat saat; inşaatta metrekare; kibritte 1000 çöp üzerinden belirli miktarda vergi alındığı zaman oran yerine miktar sözkonusu olmaktadır.

Tarh:

Tarh kelimesinin sözlük anlamı hesaplamadır. Verginin tarhı, vergi alacağının, vergi yasalarında gösterilen matrah ve oranlar üzerinde hesaplanmak suretiyle, bu alacağı miktar bakımından tespit eden idari bir işlemdir.

Tebliğ:

Tarh, esas itibariyle idari bir işlem olduğuna göre, bundan mükellefi haberdar etmek gerekir. Buna tebliğ denir. Tebliğ vergilendirmeyi ilgilendiren ve hüküm ifade eden özelliklerin yetkili makamlar tarafından mükellefe veya diğer ilgililere yazı ile bildirilmesidir.

Tahakkuk:

Verginin tahakkuku, tarh ve tebliğ edilen bir verginin ödenmesi gereken bir aşamaya gelmesidir. Verginin tahakkuku ile birlikte, mükellef açısından vergi borcunun, devlet açısından da vergi alacağının doğması mümkün olur.

Tahsil:

Verginin tahsili, vergi borcunun mükelleften talep edilerek alınmasını ifade eder. Başka bir ifadeyle verginin tahsili, yasaya uygun surette ödenmesidir. Gerçekte devlet açısından verginin tahsili, mükellef açısından da verginin ödenmesi söz konusudur. Tarh, tebliğ ve tahakkuk aşamalarından geçen bir verginin, tahsiliyle birlikte vergi borcu ortadan kalkar. Böylece vergilendirme işlemi de sona ermiş olur.

Spesifik Vergi

İthal edilen maldan, malın ağırlığı, sayısı, adedi gibi fiziki ölçüler üzerinden alınan gümrük vergileridir. Spesifik vergiler ithal edilen malın niteliğini göz önüne almadığı için bazı olumsuz yanları vardır. Bu yüzden, spesifik vergi giderek daha az kullanılmaktadır. genellikle nitelik farkının önemli olmadığı mallar için kullanılırlar.


Ekleyen:Ümit SERT
Kaynak:(Alıntıdır)
Aradığınız Dokümanı Bulamadıysanız, Farklı Araştırmalar Yapmak İstiyorsanız Site İçi Arama Yapabilirsiniz!

Ödev ve Araştırmalarınız için www.arsivbelge.com Sitesinde Kaynak Arayın:

Ödev ve Araştırmalarınız için Arama Yapın:
     Benzer Dokümanları İnceleyin
Okul Öncesi - Kavramlar Çalışma Sayfaları(5552)

370 Hesap İşleyişi(5410)

Maliye Ders Notu ve Maliye Teorisi Notları(5387)

Emlak Vergisi Hakkında(5385)

Büyük – Küçük Kavramları Öğretimi(5379)

          Tanıtım Yazıları
      
Türkçe İtalyanca ve Almanca Cümle Çevirisi İçin Birimçevir Sitesi

Esenyurt, Beylikdüzü ve Kartal Bölgelerinde Satılık Daire İlanları

Belge Çevirisi

Siz de Tanıtım Yazısı Yayınlamak İçin Tıklayın

Diğer Dökümanlarımızı görmek için: www.arsivbelge.com tıklayın.          

Siz de Yorum Yapmak İstiyorsanız Sayfanın Altındaki Formu Kullanarak Yorum Yazabilirsiniz!

Yorum Yaz          
Öncelikle Yandaki İşlemin Sonucunu Yazın: İşlemin Sonucunu Kutucuğa Yazınız!
Ad Soyad:
          
Yorumunuz site yönetimi tarafından onaylandıktan sonra yayınlanacaktır!