SERAMİK BULUNTULAR IŞIĞINDA GEÇ TUNÇ ÇAĞI-ERKEN
DEMİR ÇAĞINDA ÇUKUROVA-KIBRIS İLİŞKİLERİ
( Nihal Hanım ERHAN )
Geçmişten günümüze ulaşabilen en önemli arkeolojik materyallerin başında hiç kuşkusuz seramik kaplar gelmektedir. Pişmiş topraktan imal edilmiş kaplar halen günümüzde de yaşamdaki yerini korumaktadırlar. Zaman zaman buna alternatif olarak üretilen madeni kaplar da hiçbir zaman seramiğin yerini alamamıştır. Pişmiş topraktan imal edilmiş malzemeler insanların yaşadıkları merkezleri gösteren en önemli kanıtlardır. Belki de insanlar hiç farkında olmadan varlıklarının bir kanıtı olarak çanak çömlekleri geride bırakmışlardır.
Kil kolay işlenen ve kalitesi değişmekle birlikte hemen hemen her yerden kolayca elde edilebilen bir malzemedir. Gerek bu sebeple, gerekse pişirilmiş kapların tekrar kullanılmaması – ahşap, taş, mermer veya maden gibi – ve tabiat şartlarından etkilenmemesi nedeniyle iyi korunmuştur. Seramik bu tür özellikleri yanında insanların günlük yaşamları, ekonomileri, ticari ilişkileri ve halkların göçlerini de aydınlatmaya katkıda bulunmaktadır (Aslan, N. 1998: 1).
Arkeolojik çalışmalarda coğrafya oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bir bölgenin ada veya kıta olması, dağlık veya ovalık olması ya da deniz kıyısına olan uzaklığı, o bölgenin hem siyasi, hem de ekonomik politikası hakkında belirleyici bir etkendir. Dolayısıyla bir bölgenin ekonomik ve ticari faaliyetleri, bölgenin coğrafyası ile yakından ilişkilidir (Erdem, A. Ü. 2002: 10). Bu bağlamda Çukurova bölgesi göz önüne alındığında hem deniz kıyısında oluşu, hem de coğrafi olarak kolay ulaşılır olması ya da diğer bir deyişle bölgeler arası kara bağlantılarının mümkün olması Geç Tunç - Erken Demir Çağlarında hem ekonomik hem de ticari ilişkilerde oldukça etkili olmuştur.
Çukurova, Orta Anadoluyu Doğu Akdeniz, Suriye ve Mezopotamya’ya bununla beraber Mezopotamyayı da Orta Anadolu, Batı Anadolu ve Ege dünyasına bağlayan yollar üzerinde yer alan konumuyla oldukça önemli bir bölgedir (Ünal, A. 2000a: 23). Çukurova Doğu ve Batı kültürleri kadar kuzey ve güney kültürlerinin de aktarıldığı bir köprü durumundadır. Tunç çağlardan günümüze kadar Doğu ve Batı her zaman Doğu Akdeniz topraklarında buluşmuş, birbiriyle çarpışmış veya kaynaşmıştır. (Ehrich, R. W. 1956: 13).
Kilikia ile Kıbrıs arasındaki ilk bağlantı Aseramik Neolitik Dönem’de kurulmuştur. Daha sonra, Geç Kalkolitik ve Erken Tunç Çağı’nda da bağlantılar tespit edilmiştir. M.Ö. II. Bin’de ise, ilk ilişkiler Orta Tunç Çağı sonunda başlamış ve Geç Tunç Çağı’nın ikinci yarısında çok daha yoğun bir hale gelmiştir (Kozal, E. 2005: 137). Geç Tunç Çağ’da Anadolu ile Kıbrıs ilişkilerinin tarihi, yaklaşık olarak M.Ö.1400’lü yıllarda başlar ve Hitit İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra son bulur. Bu zaman aralığında, yazılı kaynaklar Alasia ile Hatti arasında dostça ilişkilerin var olduğunu göstermektedir. Madduwattas yazılı belgeleri, daha eski ve az sayıda resmi antlaşmaların zaten iki yer arasında olduğunu göstermektedir. Bir de, sürgün ile ilgili bir çok yazılı belgeler, dostça ilişkileri dolaylı olarak göstermektedir (Kozal, E. 1999: 71). Bu ilişkiler, tüm Ege, Anadolu ve Doğu Akdeniz’i etkisi altına alan, M.Ö. 13. yy. sonlarında gerçekleşen Deniz Kavimler Göçü esnasında kesintiye uğrasa da, M.Ö. I. Bin’in ilk çeyreğinde de, GTÇ dönemine göre daha zayıf da olsa, devam etmiştir. Kilikia Bölgesi’nde ilk arkeolojik araştırmalar 1930’lu ve 1940 ‘lı yıllar arasında gerçekleştirilmiştir. Daha sonraki çalışmalar, uzun boşluktan sonra, 80’li yıllardan itibaren her yıl giderek artmıştır. Bölgede; Mersin Yumuktepe, Tarsus Gözlükule, Kinethöyük, Karatepe, Sirkeli, Kilise Tepe, Meydancıkkale, Kelenderis, Porsuk, Soloi Pompeipolis ve Tatarlı gibi yerleşmelerde gerçekleştirilen kazılardan, birkaçı sona ermiş olmakla birlikte, çoğu halen devam etmektedir. Bu çalışmalar sonucunda, bölgenin GTÇ ve EDÇ dönemine ait, yerli ve ithal seramikleri bulunmuştur. Bu çalışmada, Çukurova’da ele geçen Kıbrıs yapımı ithal seramikler, bu seramiklerin türleri ve yaylım alanları yanında, ithal seramiklerin bölgeye geliş şekli de ele alınmaktadır. Böylece, bölgedeki kentlerin GTÇ ve EDÇ dönemlerindeki ticari ve kültürel ilişkileri, seramik buluntuları ile irdelenmektedir.
Dokümanın Tamamı için tıklayınız… |