Kadı Burhaneddin Hayatı Edebi Kişiliği ve Eserleri
Asıl adı Burhaneddin Ahmed olan şair, 1344 yılında Kayseri'de doğmuştur. Kadı, vezir, atabey ve hükümdar olmuş bir Türk şairi ve âlimidir.
Burhanneddin beş yaşındayken babasından derse başlayarak on dört yaşına kadar Türkçe, Arapça ve Farsçadan başka mantık ve hikmet gibi ilimleri de öğrenmiştir. On dört yaşında babasıyla Mısır'a gitmiş orada fıkıh, usûl, feraiz, hadis, tefsir ve tıp ilimlerini öğrenerek dört mezhebe vâkıf olmuştur. Ayrıca tabiiyat, riyaziyat ve ilâhiyatın usûl ve ilmini görmüştür. On dokuz yaşında hac görevini tamamlamış, yirmi bir yaşında babasının yerine Kayseri'de kadı olmuştur.
1381 yılında sultan olarak Sivas'ta tahta çıkmış, kendi adına hutbe okutmuş, sikke bastırmıştır. On sekiz yıl süren saltanatı fasılasız savaşlar içinde feci bir biçimde sona ermiştir. 1398 yılında Sivas'ta öldürülmüştür.
Edebî Kişiliği
Kadı Burhaneddin çok zekî, pek tedbirci ve basiretli, dikkate değer derecede iş bilen seçkin bir kadı, seçkin bir vezir, âlim, şair ve cesur bir hükümdardır.
Üstün zekâsıyla devrin bütün bilgilerini elde etmiş, kılıç ve kalemi aynı beceri ile kullanmıştır. Harple uğraştığı zamanlarda bile ilimle uğraşmaktan uzak kalmamıştır. Arapça ve farsçayı şiir söyleyecek kadar iyi öğrenmiştir.
Eserlerinde Azeri Türkçesinin bütün özellikleri bulunmasına rağmen dil ve tekniği kusurludur. Kendine özgü içten ve canlı bir üslûbu vardır.
Siyasî ve ilmî şöhreti, şairliğini gölgelemiş olan Kadı Burhanneddin Azeri ve Osmanlı edebiyatlarının gelişiminde etkili olmamıştır.
Divanında 1500 gazel, 119 tuyuğ, 20 rubai var. Şiirinde adını ya da mahlasını anmaz. Edebi sanatlara, özellikle cinasa düşkündür. Divanının yanısıra dini konuları işlediği İksîr-üs Saadet fî Esrâr-ül İbâdet ve Tercîh-üt Tavzîh adlı iki eseri daha vardır.
Eserlerinden Örnek Kesitler:
Beyit
Er odur Hak yoluna baş oynaya
Döşekte olen yiğit murdar bulur
Tuyuğ
Hakka şükür koçlarun devrânıdur
Cümle âlem bu demün hayrânıdur
Gün batardan gün toğan yire değün
Işk erinün bir nefes seyrânidur
Rubai
Didüm ki lebün didi ne şîrîn söyler
Didüm ki bilün didi ne nârin söyler
Didüm ki canum cümle fedâdur saçuna
Didi ki bu miskîn hele varın söyler
Gazel
Gönülüme ben didüm ki kandesin
Gamzesinün oklarıyla kandesin
Gisusiyle bende düşdüm dir gönül
Didüm ana nola çünki bendesin
N'ola öpdüm gözüme sürdüm seni
Sen dahi âlemde bir turvendesin
Bendesin sen bendeyim ben tapuna
Bendeyim ben nice ki sen bendesin
Gözlerüm giryan ü biryândur gönül
Leblerüm şekker özün pür-handesin
Gazel
Şaha sinün camâlüni göreyim andan öleyim
susamışam visâlüne ireyüm andan öleyim
Bunca zemân lebün için saçun karanusındayam
Âb-ı hayât kandadur sorayum andan öleyim
Dün gice düşde ben sini binüm ile görir idüm
Bu düşümün ta’bîrini yorayum andan öleyim
Bezm-i ezelde ireli cânuma ışkı hüsninün
İremedüm varamadum ireyim andan öleyim
Canum u aklum u gönül zülfün içinde yitdiler
Teşviş eğer olmaz ise tarayım ondan öleyim
kaynaklar: turkcebilgi.org, diledebiyat.net |