Moğol İstilaları ve Moğolların Verdiği Tahribat
Moğolların birdenbire neredeyse tüm Asya'ya hakim olması hem büyük bir başarı olarak nitelenebilir hem de istilaya uğrayan devletler için büyük bir hezimet olarak nitelenebilir. Tarih kitaplarının bize yansıttıkları kadarıyla istila edilen devletler yakılıp yıkılmıştır. Şüphesiz İslam coğrafyası da bundan nasibini almıştır. Moğolların Bağdata girip şehri yakması büyük zararlara yol açmıştır. Memlüklerin Moğolların hızını yavaşlatıp Afrikaya ve Arap yarımadasına girişini engellediği söylenir. Anadolu coğrafyası da Moğollardan nasibini almıştır.Anadolu Selçuklu devletinin zayıflaması ve otorite kaybı Moğolların kolaylıkla Anadolu topraklarına girmesini ve himaye altına almasını sağlamıştır. İstilalardan Doğu Avrupa da nasibini almıştır.
Tarihte Edinilen Bilgilere Göre Moğolların Yaptıkları:
İbn Kesir(1301-1373), Moğol istilasından şöyle bahseder;1219 yılında,Timuçin adını taşıyan Cengizhan sebebiyle umumi bir bela ve büyük bir musibet meydana geldi. Bunların yaptıkları cidden çok kötüydü. Her tarafı bozguna uğratmışlar, her yerde fesat çıkarmışlardı. Çin’in en uç noktasından ulaştıkları Irak’a ve çevresine kadar her tarafa zarar vermişler, nihayet Erbil’e ve kazalarına ulaşmışlardı. Bu sene Irak, Cezire, Şam ve Mısır dışındaki tüm İslâm alemini ele geçirmişler, buralardaki Harezmli, Kıpçak, Gürcü, Lân, Hazar ve diğer kavimlerin tümünü kahretmişlerdi. Bu sene Müslüman topluluklardan ve diğerlerinden birçok beldelerde sayılamayacak ve özellikleri belirtilemeyecek kadar çok sayıda insanı öldürmüşlerdi. Özetle girdikleri bütün beldelerdeki savaşçıları, erkekleri tümden, kadın ve çocuklardan da çoğunu öldürmüşler, buralardaki malları şayet ihtiyaçları varsa yağmalayıp alıyorlar, şayet ihtiyaçları yoksa yakıyorlardı. Hatta onlar taşımaktan aciz çok miktarda aldıkları ipeği bir araya getirip topluyorlar, sonra da ateşe verip seyrediyorlar, evleri yıkıyorlar, yıkamadıklarını da yakıyorlardı. En fazla da camileri ve mescidleri yakıyorlardı. Müslümanları esir ederek onlarla savaşıyorlar, onları çembere alarak savaşta haklarından gelemediklerini öldürüyorlardı. el-Kâmil adlı eserinde İbnül-Esîr(1160-1273), Tatarların bu sene yaptıklarını tam teferruatlı bir şekilde anlatmıştır. Şöyle ki:
“Bu musibet genel olarak bütün yaratılanları, özel olarak da Müslümanları kapsamına almıştır. Adamın biri, Cenâb-ı Allah’ın,Âdem peygamberi yarattığından beri şu ana kadar dünya böyle bir belaya uğramamıştır, derse doğru söylemiş olur. Çünkü tarihte bunun kadar feci bir musibet meydana gelmiş değildir. En fazla bahsettikleri büyük musibet, Buhtü’n-Nasr’ın İsrail oğullarına yaptığı katliam ve Kudüs´ü yıkmasıdır. Kudüs, bu melunların yıktıkları beldeler yanında sadece bir şehir olarak kalmaktadır. Bunların yaktıkları her bir belde, Kudüs´ten kat kat büyüktür. Buhtü’n-Nasr’ın öldürdüğü İsrail oğulları, bunların öldürdüklerinden çok daha azdır. Belki de insanlık, dünyanın yıkılışına kadar Ye´cüc ve Me´cüc dışında böyle bir hadiseyi bir daha görmeyecektir. Deccal´a gelince o sadece kendisine tabi olanlarla kalacak ve kendisine muhalefet edenleri öldürecektir. Bunlarsa hiç kimseyi bırakmadılar. Aksine kadınları, erkekleri, çocukları, herkesi öldürdüler. Hamile kadınların karınlarını yardılar, ceninleri öldürdüler. Kıvılcımları her tarafa sirayet eden ve zararı genel olan bu hadiseden ötürü ancak Allah´ın yardımına başvurulabilir. Bu belâ, rüzgarın getirdiği bir bulut gibi İslâm ülkesini kapladı. Tatarlar Çin´in uç noktasından çıkıp Kaşgar ve Balasagun gibi Türkistan beldelerine hücum ettiler. Oradan Semerkand, Buhara ve diğer Maveraünnehir beldelerine geçtiler. Oraları ele geçirdiler. Ahalilerine yukarıda anlattığımız zulümleri reva gördüler. Sonra bunların bir kısmı Horasan´a geçti. Hakimiyeti ele aldı, ülkeyi tahrip etti. Ahaliyi öldürdü. Malları yağmaladı. Oradan Rey, Hemedan, Cebel ve Irak sınırındaki beldelere uzandılar. Daha sonra Azerbaycan ve Uraniye beldelerine hücum ettiler. Oraları tahrip ettiler. Ahalinin çoğunu öldürdüler, ellerinden az sayıda bir topluluk kurtulabildi. Bu misli duyulmamış bela ve kötülük, bir seneden az bir zaman içinde meydana geldi. Daha sonra Şirvan derbendine gittiler. Oranın şehirlerini ele geçirdiler. Sadece o mıntıkanın bulunduğu kale hariç, başka yerler tümüyle onlara teslim oldular. Tatarlar oradan da Lan Lekez beldesine geçtiler. O mıntıkadaki muhtelif toplulukları öldürdüler. Katliam yaptılar. Her tarafı yıktılar. Mallan yağmaladılar, sonra en fazla Türk´ü barındıran Kıpçak ülkesine baskın yaptılar. Karşılarına dikilen herkesi öldürdüler. Diğerleri ormanlıklara kaçtılar. Tatarlar onların ülkelerine sahip oldular. Diğer grup da Gazne´ye ve oraya bağlı mıntıkalarla komşuları durumundaki Hindistan, Sicistan ve Kirman´a akınlar düzenlediler. Öncekilere nisbetle daha şiddetli zulümler yaptılar. Bu misli duyulmamış bir bela ve musibetti.
Tarihçilerin, dünyaya sahip olduğu hususunda ittifak ettikleri İskender´e gelince o, sahip olduğu ülkeleri bir senede değil de ancak on sene kadar bir süre zarfında ele geçirmiştir ve hiç kimseyi de öldürmemiştir. Aksine insanları hoşnud ederek itaatlerini sağlamıştır. Bunlarsa çok mamur, çok güzel, ahalisi çok kalabalık, insanları ahlak ve yaşantı bakımından düzgün olan bir çok beldeyi bir senelik süre zarfında ele geçirmişlerdi. Bunların ayak bastıkları topraklardaki insanlar korku ve dehşet içinde kalmışlardı. Hücumlarını her an için bekliyorlardı. Bununla birlikte Tatarlar, doğduğu zaman güneşe secde ederler, hiçbir şeyi haram saymazlar, buldukları hayvanları ve leşleri yerlerdi.
Tatarlar, karşılarında herhangi bir engelle karşılaşmadıkları için bu kadar çok ülkeyi ele geçirebilmişlerdi. Çünkü Sultan Harezmşah Muhammed, birçok memleketin hükümdarını öldürmüş, otoritesini sağlamlaştırmıştı. Geçen senede Tatarlar karşısında hezimete uğrayıp onlara karşı direnecek gücü kalmadığında, Tatarlar peşine düşerek onu kovaladı. Nereye gittiği bilinmiyordu. Denizdeki adalardan birinde ölmüştü. Ülke koruyucusuz kalmıştı. Allah’ın hükmettiği iş mutlaka yerine gelir ve işler eninde sonunda Allah’a döner.
Bundan sonra İbnül-Esir özet olarak anlattığı konuları detaylı bir şekilde açıklamağa başlar ve ilk olarak da geçen seneki olaylar arasında zikretmiş olduğumuz Cengizhan’ın giysi ve kumaş getirmeleri için kendi sermayesiyle göndermiş olduğu kervandan bahseder. Harezmşah bu kervanın mallarına el koyduğu için Cengizhan ona gazaplanmış, tehdit haberleri salmıştı. Harezmşah da bizzat onlara karşı harekete geçmiş, ordusunu sefere sevk etmişti. Tatarların Güçlükhan’la savaştıklarını görünce yüklerini, eşyalarım, kadınlarını ve çocuklarım yağmalayıp esir almış ve geri dönmüştü. Böylece düşmanlarına karşı zafer elde etmişti, ancak düşmanları olan Tatarlar ona karşı daha da öfkelenmişlerdi. Cengizhan’ın oğlunun komutasındaki Tatarlar, Harezmşah´la üç gün süreyle savaştılar. İki taraftan da çok sayıda adam öldürüldü. Sonra her iki taraf da geri çekildi. Harezmşah kendi ülkesinin sınırına döndü. Orayı tahkim edip koruma altına aldı. Sonra kendi başkenti olan Harezm şehrine döndü. Cengizhan da harekete geçti, Buhara´ya geldi. Orayı sulh yoluyla fethetti. Ancak ahaliye hainlik etti. Zor kullanarak kaleyi fethetti. Kaledeki askerlerin tümünü öldürdü. Mallarını ganimet edindi. Kadınları ve çocukları esir aldı. Evleri, dükkanları tahrib etti. Kalede 20.000 savaşçı vardı, ancak bu savaşçılar kale halkına faydalı olmadı. Bundan sonra Cengizhan, Semerkand’a yürüdü. Bu senenin muharrem ayının başında(Mart,1220) orayı kuşatma altına aldı. Orada 50.000 asker vardı. Bunlar geri çekildiler. Halktan 70.000 kişi Tatarların karşısına çıktı. Cengizhan bunları bir anda öldürdü. Tekrar 50.000 kişi karşısına çıktı. Bunların mallarını, silahlarını ve savunma aletlerinin tümünü yağmaladı. Aynı günde hepsini öldürdü. Şehri, yağmalamaları için askerlerine bıraktı. Herkesi öldürdü, malları ganimet edindi, çoluk çocuğu esir aldı, şehri ateşe verdi.
Orayı yerle bir etti. İnna lillah ve inna ileyhi raciun (doğrusu biz Allah´a aidiz ve O´na dönücüleriz). Mel’un Cengizhan orada ikamet etti. Müfrezelerini çeşitli beldelere sevk etti. Bir müfrezeyi Horasan ülkesine gönderdi ki; bu müfrezeye, Mağribe Tatarları deniliyordu. Başka bir müfrezeyi de Harezmşah’ın peşine taktı. Bunlar 20.000 askerdiler. Bunlara -«Onu takip edip kovalayın, göğe asılsa bile yakalayın!» talimatını verdi. Askerler de Harezmşah´ın peşine düştüler. Ona ulaştıklarında Harezmşah Ceyhun nehrini geçmişti. Tatarlarla kendisi arasında Ceyhun nehri vardı. Bu sebeple kendini güvende hissediyordu. Tatarlar nehrin karşı kıyısına geçmek için gemi bulamadılar. Silahlan nehirde taşıyabilmek için havuzumsu kaplar yaptılar. Atlarını nehire saldılar ve kuyruklarına bu kapları bağladılar. Atlar nehirde yüzerken kuyruklarına bağlı silah kaplarını da peşlerinde çekiyorlardı. Böylelikle hepsi karşı kıyıya ulaştılar. Herezmşah bu işin farkında değildi. Hayretle Tatarlar’ın kendi askerlerinin arasına girdiklerine şahit oldu. Bunu görünce hemen Nisabur´a kaçtı. Oradan da başka beldelere gitti. Tatarlar peşine düşmüşler, onu kovalıyorlardı. Harezmşah onlara karşı koymak için asker topluyordu. Asker toplamak için uğradığı her beldede ona kavuşuyorlar, o da korkup kaçıyordu. Nihayet Taberistan denizine atıldı. Oradaki adalardan birinde bulunan bir kaleye gitti ve o kalede vefat etti.. Başka bir rivayette anlatıldığına göre denize atıldıktan sonra nereye gittiği, başına neler geldiği, nereye kaçtığı bilinmemektedir. Kayboluşundan veya başka bir rivayete göre vefatından sonra Tatarlar onun malına, mülküne el koydular. Hazinelerinde 20.000.000 dinar, 1.000 yük atlas, 20.000 at ve katır, çok sayıda köle, cariye ve çadır buldular. Her biri bir kral gibi olan 10.000 kölesi vardı. Bütün bu malı, mülkü darmadağın oldu.
Harezmşah, Hanefî mezhebine mensup bir fakihti ve faziletli bir kimseydi. Çeşitli ilimlerden nasibini almıştı. İyi bir kavrayış ve zekâsı vardı. Geniş beldelere ve müteaddit memleketlere sahip oldu. Yirmibir sene ve birkaç ay süreyle hükümdarlık yaptı. Selçuklu hükümdarlarından sonra onun kadar hürmet gören azametli başka bir hükümdar yoktu. Çünkü onun gayesi lezzetlere ve şehvetlere dalmak değil, memleketi idare etmekti. İşte bu nedenle o mmtıkalardaki hükümdarlann hepsini mağlup etmiş, Hıtaylar’a şiddetli darbeler vurmuştu. Horasan’da, Maveraünnehir’de, Acem Irak’ında ve diğer memleketlerde ondan başka sultan kalmamıştı. Bütün beldeler onun valilerinin idaresindeydi. Bundan sonra Tatarlar, Mazenderan’a yürüdüler. Mazenderan kalesi en müstahkem kalelerdendi. Müslümanlar orayı ancak Süleyman b. Abdülmelik’in zamanında hicretin doksanıncı senesinde feth edebilmişlerdi. Tatarlarsa burayı çok kısa bir sürede fethetmişler, içindeki mallan ve eşyaları yağmalamışlar, ahalinin tümünü öldürmüşler, kadınları ve çocukları esir almışlar, kaleyi ateşe vermişlerdi. Mazenderan’dan sonra Rey taraflarına gittiler. Yolda Harezmşah’ın annesini gördüler. Yanında çok miktarda mal ve para vardı. Malına ve eşyasına el koydular. Eşyaları arasında görülmemiş, çok nefis mücevherler ve kıymetli şeyler vardı. Bundan sonra Reye yöneldiler. Rey halkının gafil olduğu bir anda şehre girdiler, halkı öldürdüler. Kadınları ve çocukları esir aldılar. Sonra Hemedan´a yürüdüler. Orayı da ele geçirdiler. Hemedan´dan sonra Zencan´a gittiler. Halktan bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da esir aldılar. Zencan´dan sonra Kazvin´e yürüdüler. Orayı da yağmaladılar. Halktan 40.000 kadar kişiyi öldürdüler. Sonra Azerbaycan´a gittiler. Azerbaycan hükümdarı Özbek b. Pehlivan sarhoşluk, haram ve günahlarla hemhal(beraber) olduğu, şehvetlere daldığı için onlara bir miktar mal ve para vererek barış yaptı. Tatarlar onu kendi haline bıraktılar. Oradan Mokan´a yürüdüler. Gürcüler 10.000 savaşçıyla karşılarına dikildiler, ancak göz açıp kapayacak kadar kısa süren bir çatışma neticesinde Gürcüler yenildiler. Gürcüler, bütün alet ve edevatlarıyla savaşmağa gelmişlerdi. Tatarlar onları ikinci kez bozguna uğrattılar. Bu, öncekine nisbetle daha feci bir bozgundu.
Bir grup Tatar Çin´den çıkıyor, bir sene geçmeden bunların bir kısmı Ermeni beldelerine ulaşıyor. Hemedan taraflarından gelen diğer grupsa Irak´ı geçiyor! Allah´a yemin ederim ki bizden sonra gelecek olan nesiller, aradan uzun bir zaman geçtikten sonra Tatarların bu yaptıklarım kitaplarda yazılı görünce hayrete düşecekler ve bunun gerçek olmadığına ve inanmamakta da haklı olduklarına inanacaklardır. Aradan her ne kadar uzun bir zaman geçse de onlar buna inansınlar; çünkü biz tarihçiler hepimiz zamanımızda geçen bu hadiseyi ittifakla kitaplarımızda yazmışızdır. Alim, cahil herkes bu tatar hadisesinin meşhur olarak bilinen bir gerçek olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Allah İslâmiyeti ve Müslümanları korumayı nasip ve müyesser eylesin. Müslümanlar hakikatte düşmana karşı büyük savunma savaşları vermişlerdi. Bazı İslâm hükümdarları da olağanüstü denecek derecede çaba sarfetmiştir. Ancak Müslümanlar bu olaylar esnasında Sultan Harezmşah’ı da kaybetmişlerdi.
Bu sene sonunda Tatarlar, Gürcülerin ülkesinde idiler. Gürcülerin direniş gösterdiklerini ve savaştıklarını görünce işin çok uzayacağını anladılar, başka ülkelere yöneldiler. Gürcistan’dan ayrılıp Tebriz’e gittiler. Tebrizliler bir miktar mal ve para vererek Tatarlarla barış yaptılar. Bundan sonra Tatarlar Merağa´ya yürüdüler, orayı kuşatma altına aldılar. Şehri mancınıklarla dövdüler. Müslüman esirleri yakalayarak kendilerine kalkan ettiler. Merağa’nın başında bir kadın vali bulunuyordu. Tatarlar birkaç günlük kuşatmadan sonra şehri fethettiler. Halkın, sayılarını ancak Aziz ve Celil olan Allah’ın bildiği kadarını öldürdüler. Çok miktarda malı ganimet edindiler. Âdetleri üzere bir kısım halkı da esir aldılar. Allah onları Cehennem ateşine sokacak bir lanetle lanetlesin.
İnsanlar onlardan çok korkuyorlardı. Öyleki Tatarlardan bir adam, içinde 100 kişinin bulunduğu Merağa sokaklarından birine girse, bu 100 kişiden bir tanesi dahi ona karşı cesaret edip de harekete geçemezdi ve o Tatar askeri, o 100 kişiyi birer birer öldürürdü. Hiç biri de ona karşı el kaldıramazdı. O mahalledeki ve yoldaki bütün eşyaları yalnız başına yağmalardı.
kaynak: wowturkey.com, tarihnotlari.com |