ÇİFTLİK HAYVANLARINDA DAVRANIM
GİRİŞ
Hayvan yetiştiriciliği uygarlığın gelişiminde önemli bir paya sahiptir. İnsanlar; beslenme, örtünme ve taşımacılık gereksinmelerini karşılamak amacıyla çok sayıda hayvan türünden yararlanmış ve yararlanmaktadır. Bu ilişkiler nedeniyle hayvanlar çok uzun zamandır insanların yoldaşı olmuş, kendilerini yetiştiren insanların yaşamlarını etkilemiş ve onlardan etkilenmiştir.
Hayvanlar; et, süt, yumurta, yapağı ve benzerlerini üretiyor olmaları nedeniyle evcilleştirilmişlerdir. Bununla birlikte evcilleştirilmiş olan hayvan türlerinin en önemli özellikleri evcilleştirmeyi mümkün kılacak davranımsal niteliklere sahip olmalarıdır. Yetiştiriciliği yapılacak hayvanların; insanlara karşı yırtıcı-öldürücü davranımlarının olmaması veya bu davranımlarının yok edilebilmesi, insanlara karşı saldırganlıklarının düşük düzeyde olması ve esaret altında (insan denetiminde) etkin bir üreme performansı gösterebilmeleri gereklidir. Hayvanların evcilleştirildiği dönemden bu yana hayvan yetiştiriciliği ile uğraşan kişiler hayvanların davranımlarını saptamak, ölçümlemek ve yorumlamak zorunda olmuşlardır. İyi bir hayvan yetiştiricisi; hayvanların yetiştiricilik uygulamasına ne şekilde davranışsal tepki göstereceğini bilmesi ve davranımları aracılığıyla hayvanların problemlerini saptayabilmesi gereklidir.
Yirminci YY. Başlarından itibaren hayvan yetiştiriciliğinde önemli değişiklikler olmuştur. Artan dünya nüfusunun beslenmesine yönelik olarak hayvan yetiştiriciliği sektörü büyümüş, üretim artışı sağlamak amacıyla entansif yetiştiricilik gündeme gelmiştir. 1965-70 yıllarından itibaren; sığır domuz ve tavuk yetiştiriciliği tamamen kapalı ve kontrollü olarak yapılmaya başlanmış ve yeni yetiştiricilik uygulamaları gündeme gelmiştir. Entansif sistemin en önemli karakteristiği; çok sayıda hayvanın mümkün olduğunca dar alanlarda yetiştirilmesidir. Bu sistemin önemli açmazları; hastalıkların hızla yayılması riski ve hayvanların fizyolojik ve davranımsal olarak uygulamalara adapte olabilmesinin gerekliliğidir. Hayvanlar sistemin getirdiği kısıtlamalara büyük ölçüde uyum sağlayabildikleri halde, davranımları için .benzer şeyleri söylemek mümkün değildir. Entansif yetiştiricilik sistemi nedeniyle ortaya çıkan pek çok yetiştiricilik sorununun; besleme, hastalık denetimi ve hayvan fizyolojisi bilgileri ile çözümlenmesi mümkün olamamakta, sorunların çözümü konusunda ilerleme sağlayabilmek için davranım araştırmalarına gerek duyulmaktadır.
Hayvan yetiştiricileri hayvan bakıcıları, çiftlik yöneticileri, hayvan nakliyecileri, hayvan barınakları planlayıcıları, hayvanlılık ekipmanları tasarımcıları, zooteknistler ve veterinerler hayvan davranımları konusunda önemli ölçüde bilgi sahibi olmak zorundadırlar.
Hayvan yetiştiriciliğinin etkin ve buna bağlı olarak karlı sürdürülebilmesinin temel gereksinmelerinden birisi hayvan davranımlarının yeterince biliniyor olmasıdır.
Hayvanların yem tüketimi yem tercihleri ve otlanma davranımları bilinmeden etkin bir yemleme denetimi sağlamak mümkün olmaz. Hayvancılık işletmelerinin karşılığını etkileyen en önemli faktörlerden birisi sürüdeki üreme performansıdır. Üremenin denetlenmesi; kızgınlık ve çiftleşme davranımlarının bilinmesi ile mümkün olabilir. Doğum ve analık davranımlarının iyi bilinmesi döllerde telefatın en aza indirilebilmesi bakımından kritik öneme sahiptir. Hayvanların sosyal davranımlarının bilinmesi, işletmedeki hayvanların doğru şekilde gruplandırılması ve bölmelerdeki hayvan yoğunluğunun belirlenmesi için gereklidir. Böylece gruplarda; kavga yaralanma ve aşırı korku oluşması önlenerek üreme performansının gerilemesi, karkas kalitesinin düşmesi önlenebileceği gibi, yem değerlendirmenin iyileştirilmesi ve tedavi masraflarının azaltılması mümkün olur.
2. ETHOLOJİ (DAVRANIŞ BİLİMİ) NEDİR ?
Etholoji veya davranış bilim önceki yüzyılın başlarında “karakter bilim” olarak tanımlanmaktaydı. Bu tanım etholojinin günümüzdeki anlamını karşılamaktan uzaktır. Modern etholojinin kurucularından sayılan Niko Tinbergen etholojiyi “davranımlarla ilgili biyolojik çalışmalar” olarak tanımlamıştır.
Biyologlar yüzyıllardır davranımlar üzerinde çalışmalar yapmış olmakla birlikte, bu konudaki çalışmalar Charles Darwin’in “İç güdü” başlıklı bir bölümü bulunan “Türlerin Orijini” adlı eserinin yayınlanmasından sonra yoğunluk kazanmıştır. C. Darwin’in “İnsan ve Hayvanların His ve Duygularının Anlamı” adlı eserinin de davranım çalışmalarının yoğunlaşmasında önemli katkısı olmuştur. Bununla birlikte Darwin’den sonraki yarım yüzyıl boyunca davranım çalışmalarının görece az sayıda olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Bu süreç zoologların sistematik fizyoloji ve gelişme biyolojisinin temellerini oluşturmaya başladıkları döneme kadar devam etmiştir. Bu sırada İngiltere’de Julian Huxley, Almanya’da Oscar Heinroth, Amerika’da Charles Otis Whitman gibi az sayıda bilim adamı davranım konusunda çalışmalar yapmış ve makaleler yayınlamıştır. 1930 lu yıllarda Konrad Lorenz ve ardından Niko Tinbergen tarafından hayvan davranımları teorisinin etraflıca ele alındığı görülür. Etholoji’nin bu yıllarda doğmuş bir bilim dalı olduğunu ifade etmek yanlış olmaz. Daha sonra Konrad Lorenz ve Niko Tinbergen’in 1972 yılında fizyoloji alanında Nobel ödülü alması ile etholojinin bir bilim dalı olarak kabul edilmesi tescil edilmiştir. Lorenz ve Tinbergen‘den başka bu ödüle Karl von Frisch üçüncü kişi olarak ortak olmuştur. Frisch’in ödüle ortak olmasını; balarılarının nektar kaynaklarını kolonideki diğer işçi arılara tarif etmeleri sırasında sergiledikleri uçuş şekilleri (arı dansı) olmuştur.
Etholojiyi doğal tarihin bir dalı olarak kabul edenlerin hatası hoşgörülebilir. Çünkü doğadaki farklılıklar insanların her zaman ilgisini çekmiştir. Etnologlar da hayvanların doğal davranımları üzerinde çalışmalar yapmışlar ve uzun saatler boyunca hayvanları izlemişlerdir. Bu çalışmalar hipotez oluşturmaya veya deneysel çalışmaya bir yönelimin oluşturmaya yeterli olmasa da pek çok bilgini üretilmesini sağlamıştır.
Dikkatli ve etraflı tanımlamaların yapıldığı bu başlangıç aşamasının oluşturduğu altyapı sayesinde “ethogram”lar geliştirilerek üzerinde çalışılan türlerin davranış kalıpları tespit edilebilmiştir.
3. DAVRANIMLARIN KÖKENLERİ
3.1. Davranım; hayvan ve/veya hayvan topluluklarının; kolayca belirlenebilen, buna karşılık çok karmaşık nitelikteki fonksiyonları şeklinde tanımlanmaktadır. Söz konusu karmaşıklık davranımların tek bir faktöre bağlı olarak değil, çok sayıda faktörün etkisiyle ortaya çıkmasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte bazı aktiviteler kolayca belirlenebilir fakat karmaşık bir yapıya sahip değildir. Refleksler bu grupta yer almaktadır. Refleksler nadiren diğer vücut hareketlerinden ayrı olarak ortaya çıkmaları nedeniyle fizyolojide önemli yer tuttukları gibi etholojinin de önemi bir konusudurlar. Şartlı refleks ise refleksin özel bir tipi olup öğrenmenin temel mekanizmasıdır. Davranışların ortaya çıkışında veya oluşumunda etkili olan faktörler aşağıda sıralanmıştır.
3.2. Genetik Yapı: Hayvanlar aleminin sınıflandırılmasında çeşitli sınıflarda bulunan hayvan gruplarının davranımlarının bir bölümü benzerlik gösterir. Söz konusu benzerlik belirtilen hayvan gruplarının genetik yapılarından kaynaklanmaktadır. Canlıların sınıflandırılmasında en alt grubu tür oluşturmaktadır. Daha önce tanımlandığı şekli ile tür; ortak morfolojik ve fizyolojik özelliklere sahip olan, çiftleştiklerinde döl verimli döller elde edilebilen hayvan gruplarına verilen addır. Aynı tür içinde yer alan hayvanların bir başka özelliği de pek çok davranımlarının benzer olmasıdır. Söz konusu bu davranımlar anomali dışında türe mensup tüm hayvanlarda ve bunların döllerinde aynı şekilde görülür. Örneğin doğumundan itibaren kuş ya da fare gibi her hangi bir av ve bunların avlanmasını görmemiş bir kedi, bu avlarla ilk karşılaşmasında türe özgü avlanma davranımlarını gösterir. Söz konusu bu davranımlar kedinin genetik yapısından kaynaklanmakta, herhangi bir dış etken olmaksızın sergilenmektedir.
3.3. İçgüdü: İçgüdü aslında genetik yapının bir ürünüdür ve kalıtsaldır. Bununla birlikte etholojinin önemli bir konusu olması nedeni ile ayrıca ele alınması uygun görülmektedir. İçgüdüsel davranımlar hayvanın yaşamı boyunca deneyimlerine ve bulunduğu çevre koşullarına bağlı olarak değişikliğe uğrayabilir. İçgüdüsel davranımlar hayvanın ve dahil olduğu türün devamlılığını sağlayan önemli kalıtsal özellikleridir. Bu davranımlardaki eksiklikler hayvanın yaşam ortamına adaptasyonunu geriletir. Hayvan içgüdüsel davranımlarını, deneme–yanılma yoluyla öğrenme olanağına sahip değildir. Çünkü söz konusu öğrenme süreci boyunca yaşamını devam ettirme şansını bulamayabilir.
3.4. Çevre: Hayvanların yaşadıkları çevreden gelen uyarımlar duyu organları aracılığıyla algılanır. Algılanan bu uyarımlar hayvanların davranımlarını önemli ölçüde etkilemektedir.
3.5. Güdü (Motivasyon): Herhangi bir davranışı başlatan ve bu davranışın yönünü ve devamlılığını belirleyen, hayvana ait (içsel) bir güç olarak tanımlanabilir. Güdüsel davranışların bir bölümü fizyolojik gereksinmelerle, diğer bir bölümü ise çevresel uyarıcılarla ilgilidir. Güdüsel davranışların başlamasına neden olan fizyolojik kaynaklı nedenlere “dürtü” adı verilir. Dıştan gelen ve davranışın başlamasına neden olan dışsal güdüleyicilere ise “özendirici” adı verilmektedir.
3.6. Yer değiştirme (Displacement) Aktivitesi; İki zıt güdüye aynı anda yeterli şiddet ve süre ile maruz kalan hayvanların sergiledikleri davranımlara verilen addır. Hayvan söz konusu güdülere tek tek maruz kalırsa iki farklı davranım sergilerken, bunların birlikte etkilemesi sonucunda bu iki davranıştan daha farklı bir davranış sergiler. Yani bir arada etki yapan bu iki güdünün oluşturduğu enerjiyi başka bir davranışa yönlendirmiş veya yer değiştirmiş olmaktadır.
3.7. Geçmişteki Deneyimler: Hayvanın ergin yaşamında etkisini sürekli olarak koruyan geçmişteki deneyimler davranımların oluşumunda etkili olmaktadır. Çevresel faktörler veya davranımlar genç hayvanların üzerinde ergin hayvanlara göre daha kalıcı etkiler yaratmakta ve onların gelecek yaşamlarındaki davranımlarını belirlemekte etkili olmaktadır.
Hayvanın doğmasından hemen sonrasındaki kısa dönemde, görme, işitme ve koklama duyusunun önemli etkisi ile sosyal ve fiziksel çevresinden aldığı uyarımlarla oluşturduğu; anaya bağlılık, kendi türünü tercih etme gibi davranımlar; genç yaşlardaki deneyimlerle oluşturduğu davranımlar, sütten kesimden sonraki erken yaş dönemlerindeki öğrenme süreçlerinin etkisiyle geliştirdiği davranımlar bunlara örnek olarak verilebilir. Belirtilen dönemlerde geliştirilen söz konusu davranımlar, ergin yaşlarda da sürdürülür.
4. FİZYOLOJİK ETHOLOJİ
Hayvanların davranımları, hayvan ile çevresi arasındaki etkileşimlerin (interaksiyonların) bileşimlerinin sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Yani hayvanın davranımlarında etkili olan fizyolojik süreçlerin bilinmesi gerekmektedir. Bu bağlamda duyu organları, sinirsel ve endokrin mekanizmaların önemle üzerinde durulmalıdır.
4.1. Uyarım
Duyu organlarının işlevi çevresel uyarıların tespitine yöneliktir. Pek çok davranış, hayvanın içerisinde bulunduğu çevreden o anda gelen uyarımların bir sonucudur. Bu uyarımlar hayvanı çeşitli şekillerde duyu organlarını uyarmak suretiyle etkilemektedir.
4.1.1. Dokunma Duyusu ve Uyarımı
Ana–yavru arasında birbirini tanıma ve hoşgörülü davranma, emme, çiftleşme gibi fonksiyonlarda dokunma duyusu önemli etkiye sahiptir. Hayvanın yeterli bir dinlenme sağlayabilmesi için dokunma duyusunun uygun olması gereklidir. Hayvan dokunma duyusu aracılığı ile yattığı yerden rahatsız edici bir uyarımı algılıyorsa dinlenme davranışını tam olarak oluşturamaz.
Dokunma duygusu aracılığıyla algılanan bazı temaslar hayvanları hoşnut eder. Hayvanların birbirlerini yalama davranımları buna örnek olarak verilebilir.
4.1.2. Koklama Duyusu ve Uyarımı
Koklama duyusunun hayvanlarda pek çok davranımın oluşması bakımından kritik bir önemi vardır. Örneğin çiftleşme davranımları büyük ölçüde koku uyarımının denetimi altındadır. Dişi hayvanların kızgınlık döneminde salgıladıkları koku erkek hayvanların cinsel uyarımlarını sağlamakta, cinsel davranımların başlaması bu yolla olmaktadır.
Hayvanlar tarafından karşı cinsiyeti uyarmaya yönelik ve vücudun türe özgü olarak değişik yerlerinde bulunan bezler aracılığıyla salgıladığı kokuya feromon adı verilir. Erkek domuzun preputium (penis kılıfı) sıvılarınca dişi domuzları cinsel yönden uyaran bir feromon salgılanmaktadır. Tekelerin boynuzlarının hemen arkasında bulunan bezlerden salgıladıkları feromon keçileri cezbeder.
Analar yavrularını kokuları aracılığı ile tanır, onlara ilgi gösterme, emzirme davranışlarını sergiler. Yem veya otların kokuları onların tercih ve reddedilmelerinde etkili olur.
4.1.3. Görme Duyusu ve Uyarımı
Hayvanların davranımlarını belirleyen en güçlü etkiye sahip olan uyarım görmedir. Çevrenin, sürü arkadaşlarının, yem ve bakıcıların, düşmanların tanınması ve davranımların buna göre düzenlenmesi bakımından görme uyarımı yaşamsal bir öneme sahiptir. Ana ile yavrunun birbirini tanımaları, çiftleşme davranımlarının düzenlenmesi (fotoperiodisite) ve hayvanın çevreye uyum davranımlarının oluşmasında görme önemli bir yer tutmaktadır.
4.1.4. İşitme Duyusu ve Uyarımı
Hayvanlar arasındaki işitsel iletişim sosyal ve cinsel alanda davranışların uyarılmasında etkin bir yoldur.
Yeni doğmuş bir yavru ile anası arasında bağlanma oluşmasında işitsel uyarım önemli rol oynar. Bu bağ kuzuların; özellikle yaşamlarının erken dönemlerinde olmak üzere, daha sonraki dönemlerinde beslenmelerinde rol oynar.
Bazı sesler hayvanlarda sakinleştirici bir etki yaparken, bazıları onlarda korku ve panik oluşturabilmektedir. Hayvanların sakin ve huzurlu olması onların verimliliklerini olumlu etkilemektedir. Yumurta tavuğu kümeslerinde klasik müzik aracılığıyla hayvanların sakin ve huzurlu olmaları sağlanarak yumurta veriminin artırılması uygulamaları kamuoyu tarafından iyi bilinmektedir.
4.1.5. Tad Alma Duyusu ve Uyarımı
Doğal veya serbest yaşam koşullarında bulunan hayvanlar yemlerini seçerek tüketmektedirler. Belirtilen seçicilikte tad alma duyusunun rolü oldukça önemlidir. Hayvanlar lezzetli buldukları ot ve yemleri daha fazla tüketme eğilimindedirler.
4.2. SİNİR SİSTEMİ
Beyin, omurilik ve periterol sinirlerin esas fonksiyonları davranışların üretilmesidir. Hayvanla ilgili iç ve diş faktörler çeşitli alıcılar tarafından algılanarak sinir impulsları şeklinde beyne ulaştırılır. Kimyasal, termal, mekanik vb. olabilen uyarımlar duyu organları aracılığıyla algılanmakta ve sinir lifleri üzerinden farklı frekanslardaki impulslar şeklinde beyne iletilmektedir. Beyin bu algılara yorumlayarak hayvan tarafından oluşturulacak tepkilere ilişkin komutları yine sinir lifleri aracılığıyla organlar aktarmaktadır.
Sinir sistemine bilgi sağlayan iki tip alıcı mevcuttur. Hayvanların dışındaki ortamdan gelen uyarımlar; dış alıcılar (exteroseptor), hayvanın kendisinde oluşan uyarımlar ise iç alıcılar (interoseptor) tarafından algılanır. Dış alıcılar; deri, görme, işitme, ve koku alma organlarında; iç alıcılar ise kas içerisinde, eklemlerde, tendonlarda ve iç organlarda bulunur.
Sinir impulslarını ve bunların duyuları oluşturmasını sağlayan alıcılara duyu organları adı verilir. İmpuls yarattığı halde duyu oluşturmayıp refleksleri oluşturan alıcılar ise aktivatör olarak adlandırılır.
Sinir impulsları sinir hücrelerini boydan boya aşar, hücreler arasında sinaps adı verilen temas noktaları bulunmaktadır. Sinapsların görevi sinirsel iletimi denetlemektedir. Ayrıca sinapslar nöronları birleştirerek sinir hatları (yolları) oluşturmaktadır. Bu hatlar genellikle beynin dış yüzeyini çevreleyen serebral kortekse ulaşmaktadır.
4.2.1. Serebral Korteks
Serebral korteks tek bir birim görünümünde olmakla birlikte çeşitli bölümlere sahiptir. Bu bölümlerde duyu impulsları alınıp değerlendirilir ve yeniden yönlendirilir.
Korteks bir sinirsel kanalları yığını niteliğindedir. Bu kanallar birbirleri ile de ilişki halindedir. Belirtilen yapı sinirsel impulsların yönlendirilebileceği yollar bakımından son derece fazla olasılık meydana getirmektedir.
Korteks 4 ana duyu merkezinden oluşur. Bunlar;
- Vücut duyu merkezi
- Görme merkezi
- İşitme merkezi
- Koku alma merkezi’dir. Bu merkezler sinirsel sinyalleri alma, duyuya dönüştürme ve davranışları belirleme görevlerini üstlenmiştir.
4.2.2. Hipotalamus
Beynin tabanında yer alan Hipotalamus; sinirsel etkilerin çok karmaşık bir biçimde toplandığı bir alandır. Hipotalamus ayrıca kan dolaşımı tarafından kendisine ulaştırılan bazı maddelerden de etkilenmektedir.
Hipotalamusun aktivitelerinin çoğunluğu hemen altında yer almakta olan hipofiz bezinin hormon üretimini etkilemeye yöneliktir. Hipofiz; hormonal aktivitesi ile davranımlar da dahil olmak üzere vücudun çeşitli etkinliklerinin devamlılığını sağlayan endokrin bir bezdir. Hipotalamus çeşitli sinirsel ve salgısal aktiviteleri ile hipofizi etkileyerek çalışmasını düzenlemekte, böylece yaşamsal bir işlevi yürütmektedir.
Hipotalamusun hücresel aktiviteleri normal zamanlarda yavaştır. Bu dönemlerde hipotalamus tarafından impuls dizinlerinin salıverilmesi de yavaş olmaktadır. Çiftleşme zamanlarında genital organlardan gelen uyarımlar veya yavrunun emmesi sırasında memeden gelen uyarımlar hipotalamus aktivitelerinin hızlanmasına , üreme hormonları veya sütün salıverilmesini etkileyen hormonların artmasına yönelik komutlar üretmesine buna bağlı olarak da davranımlarda değişikliğe neden olur.
4.3. ENDOKRİN SİSTEMİ
Endokrin sistemin fonksiyonel aktivitesi davranımlar üzerinde önemli etkilere sahiptir. Endokrin sistem; ürettiği mesaj, bilgi ve komutları kan dolaşımı aracılığıyla tüm vücuda iletebilme özelliği nedeniyle sinir sistemine göre önemli bir avantaja sahiptir. Hormon; düzenli olarak üretimi ile vücudun çeşitli bölümlerini denetlemeyi sağlayan sabit ve uzun süreli bir sinyal gönderme yöntemidir. Hormon salınımını veya dengesindeki değişiklikler davranışların da değişmesine neden olur .
Endokrin mekanizmasının davranımlara etkilerinin anlaşılabilmesi için, endokrin bezlerin fonksiyonlarının bilinmesi gereklidir.
4.3.1. Hipofiz Bezi (Pituitary) ve Hormonları
Hipofiz beynin tabanına kafatasının arka kısmından bir sap ile asılı olup, hipotalamus ile yakın ilişki içerisinde olan bir bezdir. Hipofiz; posterior (arka) ve anterior (ön) olmak üzere iki lobdan oluşur. Hipotalamustan başlayan bir sinir kanalı, saptan geçerek hipofizin posterior lobunu besler, anterior lob ise hipotalamus ile ilişkisini kan damarlarından oluşan portal sistem ile sağlamaktadır.
Hipofizin her iki lobu kendilerine özgü hormonlar üretir ve salgılarlar. Bu hormonlar diğer endokrin bezler ve hedef organlara gönderilen kimyasal kuryeler (bilgi taşıyıcı) olarak nitelendirilebilir.
Hipofizin anterior lobundan salgılanan gonadotropik (gonadları, yani üreme hücresi üreten organları etkileyen) hormonlar hayvanların üreme davranışları üzerinde çok önemli etkiye sahiptirler. Bu hormonlar FSH (Folikül Uyarıcı Hormon) ve LH (Lüteinleştirici Hormon) dır. Bu hormonlar erkek ve dişi hayvanlarda üretilmekte ve gonadları (yumurtalık ve testis) etkilemektedir. Dişide bu iki hormon birlikte üretilmekle birlikte miktar ve salınım bakımından sırayla birbirlerine üstünlük sağlamakta ve döngüsel üreme aktivitesini oluşturmakta, buna bağlı olarak da dişi hayvanların üreme davranımlarını etkilemektedir. Söz konusu hormonlar erkek hayvanlarda belirli bir düzeyde olmak üzere sürekli olarak algılanır.
Hipofiz ön lobundan salgılanana bir diğer hormon LTH (Lutetropik Hormon veya Prolaktin)’dır. Dişi hayvanlarda sütün salgılanmaya başlaması ve bunun devamlılığını sağlayan LTH, emmenin memede oluşturduğu uyarıma bağlı olarak salıverilmektedir. Bu hormonun analık iç güdüsü ile ilişkili olduğu da sanılmaktadır.
Hipofiz posterior lobundan salgılanan Oxytocin hormonu ise uterus aktiviteleri (doğum sırasında uterusun kasılması ve yavrunun dışarıya çıkartılması) ve meme alveollerinin epitel hücrelerinin kasılması ile sütün indirilmesi üzerinde etkilidir.
Hipofiz ön ve arka lobundan bunlardan başka ACTH (Andronokortikotropik hormon ), TSH (Thyreotropin), ICSH (İnterstitihal cell stimulating hormon), STH veya GH (Somatotropin veya büyüme hormonu), ADH (Antidiüretic hormon veya vassopresin) hormonları salgılamaktadır.
4.3.2. Triod Bezi ve Hormonları
Hipofiz tarafından salgılanan TSH’nın etkisi altında bulunan tiroid bezi thyroxine (T4)ve triodothynoxine (T3 ) hormonlarını salgılamaktadır. Thyroxine; vücudun enerji üretimi ile ilgili aktiviteleri ve davranışları etkilemektedir. Bu hormon ayrıca; düzenli analık içgüdüsü, dişi hayvanların döngüsel cinsel aktiviteleri ve her iki cinsiyetin cinsel güdüleri açısından önem taşımaktadır.
4.3.3. Adrenal Bez ve Hormonları
Böbrek üzerinde bulunan adrenal bezler, hipofizden aldığı uyarımlar ile Steroid maddeler üretirler. Erkekte, testiste üretilen temel erkeklik hormonunu (testesteron) destekleyen adrenal hormonların cinsel aktivite ve davranımlar üzerinde önemli etkisi vardır.
Adrenal bezin merkezinden (medulla) ise adrenalin hormonu salgılanmaktadır. Tehlike ve tehdit, kaçma ve kavga–saldırganlık davranımları adrenalin üretiminin artışı sonucunda ortaya çıkmaktadır.
4.3.4. Gonadlar ve Hormonları
4.3.4.1. Testis (Erbezi)
Ergin erkek hayvanların testislerinden salgılanan testesteron hormonu tipik erkeklik davranışların pek çoğunun oluşmasına neden olmaktadır. Bu hormonun belli bir düzeyde olması davranımlar bakımından yeterlidir. Hormon miktarının bu düzeyin üzerinde olması cinsel aktivitenin artmasına ve davranımların değişmesine neden olmaz.
4.3.4.2. Ovaryum (Yumurtalık)
Dişi hayvanlarda Oestrogen hormonu yumurtalıktan salgılanmaktadır. Bu hormon dişide cinsel davranımların oluşmasına neden olmaktadır. Oestrogen hormonu ovaryumda olgunlaşan follicul/ler tarafından üretilir. Folikül gelişmesine bağlı olarak Oestrogen düzeyi yükselir ve bu düzey zirveye ulaştığında kızgınlık davranışları ortaya çıkar, ovulasyondan (yumurtlama) sonra hormon düzeyi hızla azalır ve kızgınlık davranımları son bulur.
4.3.5. Epifiz
Beynin derinliklerinde hipotalamus üzerinde yer alan epifiz bezi döngüsel çiftleşme davranımlarını denetleyen melatonin hormonunu salgılar. Günün aydınlık ve karanlık saatlerinin sürelerindeki değişime bağlı olarak salgılanan bu hormon hayvanlarda kızgınlık davranımlarının oluşabilmesi için mutlak gereklidir.
5. SIĞIRLARDA DAVRANIM
5.1. Sığır Otlama Davranışları
Sığırlar otlak boyunca yürürken otları ısırıp ağız dolusu koparır ve fazla çiğnemeden yutarlar. Hayvanlar, otlama sırasında arzuladığı nitelikte ve yeterli miktarda ot bulabiliyorsa vücut genişliğinin iki katı genişlikte düz bir hat boyunca otlar. Günlük otlama mesafesi 4 km kadardır. Ilık, nemli ve rüzgarlı havalarda ve dış parazitlerin fazla olması halinde otlama mesafesi artar.
Sığırlar; güneşin doğuşundan önce başlayarak sabahın erken saatlerinde, gün ortası, gün ortası ile gün batımı arasında, gün batımı öncesinden başlayıp, gün batımından hemen sonrasına kadar olmak üzere 4 dönemde yoğun olarak otlamaktadırlar. Sıcak iklim bölgelerinde, yaz aylarında gece otlaması söz konusu olur.
Otlama mesafesi, otlama süresi, gün içerisinde otlamanın yoğun olduğu dönemler; ırk,hava koşulları, meranın ot kapasitesi gibi faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir.
Sığırlar otlama sırasında belli bitki türlerini, bunların belli gelişme safhalarını, bu bitkilerin çeşitli kısımlarını daha çok tercih ederler. Bu eğilime seçici otlama adı verilir. Genç hayvanlarda seçicilik yaşlılara göre daha fazladır. Sığırlar otları; lezzet, koku, tad, görünüm, yapı ve gelişme dönemlerine bağlı olarak tercih etmektedirler.
5.2. Sığır Yem Yeme Davranımları
Sığırlar dillerini kepçe gibi kullanarak topladıkları yemleri emerek ağıza alır, yemin formuna göre az veya çok çiğnedikten sonra yutarlar. Yem yeme davranışları; çevre sıcaklığı, dişlerin durumu, sığırların yaşı, yemin çeşidi ve formuna göre değişiklik gösterir.
5.3. Sığırlarda Geviş Getirme (Ruminasyon) Davranım
Geviş getirme; yenen bir yemin, kusma benzeri bir hareketle rumenden ağıza getirilmesi, çignenmesi ve yeniden yutulmasıdır. Geviş getirme hayvanın otlakta bulunduğu süre içerisinde fazla miktarda ot tüketebilmesine olanak sağlamaktır. Bu süre içerisinde rumende depolanan otların mekanik sindirimi için zaman harcanmamış olmaktadır.
Sığırların günlük geviş getirme süresi 4 –9 saat arasında değişir. Hayvanlar arasında, aynı hayvanın farklı günlerde, geviş getirme süresi yem veya otun miktar ve niteliklerine bağlı olarak farklılık gösterir. Günlük geviş getirme süresi otlama süresinin %75 i kadardır. Mera bol otlu ise otlama süresi kısalmakta, tersinde uzamaktadır. Buna bağlı olarak geviş getirme/otlama oranı 0.5 ile 1 arasında değişebilmektedir.
5.4. Sığırlarda Su İçme Davranımı
Sığırlar suyu; ağızlarını su içerisine batırıp, ağız içine emerek çekmek suretiyle içerler. Bu sırada dil pasif bir görev üstlenmektedir. Su tüketimi; ırk, yaş, kuru madde tüketimi, sıcaklık, rasyonun protein ve tuz içeriği , gebelik, laktasyon gibi pek çok faktörden etkilenir.
5.5. Sığırlarda Emme Davranımı
Buzağılar, doğumu izleyen ilk 2-5 saat içinde analarını emmeye başlarlar. Buzağı ayağa kalktıktan sonra ananın vücut çıkıntılarını yoklayarak memeyi bulmaya çalışır. Ana da bu sırada buzağının memeyi bulmasını sağlayacak bir pozisyon almaktadır.
Buzağı dili ile meme başının etrafını sarar, ağız içerisine negatif basınç oluşturarak sütün memeden ağıza akışını sağlar. Ağız boşluğunda oluşturulan negatif basıncın maksimuma ulaştığı anda, dil tarafından meme başına yapılan baskı minimum olmaktadır.
Buzağılar kendilerini, bir başka buzağının çeşitli organlarını veya çevredeki bir nesneyi de emebilir. Bu davranım genç buzağılarda emme içgüdüsünün bastırılması, daha büyük buzağılarda ise tüketilen yemlerin besin maddesi içeriğinin yetersiz olması nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Daha ileri yaşlardaki hayvanların birbirlerini emmesi kuru madde tüketimlerini azalttığı gibi, yutulan kıllar nedeniyle sindirim bozukluklarına da neden olabilir.
Yeni doğan buzağılar analarını günde 5-8 kez emerler. Buzağının yaşı ilerledikçe günlük emme sayısı azalmakta, her defasında içilen süt miktarı artmaktadır.
5.6. Sığırlarda Cinsel Davranım
5.6.1 Erkek Cinsel Davranımları
Çiftleşme; kur yapma, ereksiyon, penisin preputiumdan dışarıya çıkması, dişi hayvana çıkış yapma, penisin vulvadan içeriye girişi (coitus), ejekülasyon hamlesi, ejekülasyon ve dişi üzerinde iniş olmak üzere bir dizi davranışı içermektedir.
Boğa; kızgınlık dönemindeki dişiyi yakından izler, dişinin dış genital organlarını sık sık koklar ve yalar. Kızgın dişiyi tespit eden boğa sık sık toprağı boynuzlar ve ön ayağı ile yeri eşeler, baş, boyun ve göğsünü yere sürer, burun deliklerini genişletir. Çiftleşme öncesinde dişinin arka kısmına geçerek çene ve boynunu ineğin sağrısı üzerine koyar. Dişi bu arada hareketsiz kalır veya hafifçe geriye doğru gelir. Bu sırada boğa dişi Şekil 1. Kavga başlangıcı davranımları üzerine çıkış (aşım ) yapar.
Cinsel davranımlar
Boğanın cinsel uyarımında, görme, tad alma, koklama ve dokunma duyularının etkisi bulunmaktadır. Koklama, kızgınlıktaki dişinin belirlenmesinde önemli rol oynar. Kızgın dişinin vajinal akıntılarının kokusu bunda etkilidir. Bununla birlikte koku uyarımı çiftleşme için birincil durumda değildir. Görme, tad alma ve dokunma uyarımları için de durum farklı değildir.
Yetiştiricilik uygulamalarında boğalara yılda 50-80 aşım yaptırılır. Sperma üretim merkezinde boğalardan haftada bir sperma sağımı yaygın bir uygulamadır. Fakat yapılan deneysel çalışmalarda, boğalardan haftada 6 kez sperma sağımının olumsuz bir etkisi olmadığı belirlenmiştir. Bir boğadan 6 saatte 77 ejekülasyonun alınmış olması gibi uç örnekler de mevcuttur.
5.6.2. Dişi Cinsel Davranımları
Dişi hayvanların cinsel davranımları kızgınlık dönemlerinde görülmektedir. Bu dönemde dişi daha aktif, çevresel uyarımlara duyarlı ve üstünlük davranımları artmış bir haldedir. Kızgın dişi, sürüdeki diğer dişilere çıkış yapar, diğer dişilerin kendisine çıkış yapmasına izin verir.
Bazı durumlarda kızgınlık davranımları ortaya çıkmaksızın ovulasyon olur. Sessiz veya gizli kızgınlık olarak adlandırılan bu durum sürüde üreme yönetiminde aksamalara yol açar.
5.6.3. Sığırda Cinsel Davranım – Fertilite İlişkisi
Cinsel davranım yoğunluğu yüksek olan erkek hayvanlar diğerlerine göre daha fazla sayıda ejekülasyon yaparlar. Erkek hayvanlarda kuşku ve korku ejekülasyonu engellenmektedir. Bu nedenle çiftleşme veya sperma sağımı sırasında boğanın tanıdığı, sakin bir yerde bulunması önemlidir.
Dişi sığırlarda ovulasyon zamanı kızgınlığın tespiti aracılığıyla belirlenebilmektedir. Bu nedenle sessiz kızgınlık gösteren hayvanların tohumlama zamanını belirlemek mümkün olmaz. Bu tip hayvanlar uzun süre infertil olarak kalabilirler.
Sığırların; kızgınlık başlamasından 12-14 saat sonra tohumlanmaları döl tutma olasılıklarının en yüksek düzeyde olmasını sağlar. Bu nedenle kızgınlığın başlangıcının doğru olarak tespiti önemlidir. Bu bağlamda sürünün gün boyunca dikkatli bir şekilde gözlemlenmesi fertilite açısından önem kazanmaktadır.
5.7. Sığırlarda Sosyal Davranımlar
Bovidae familyasında; yaşlı bir dişi, onun ergin dişi dölleri ve bunların döllerinden oluşan anaerkil (matriarkal) yapı en yaygın görülen grup tipidir. Erkekler ayrı bir grup halinde bulunur ve çiftleşme dönemlerinde diş grubuna katılırlar. Entansif sığır yetiştiriciliğine özgü uygulamalar bu yapının oluşmasını olanaksız kılar. Çünkü erkek, dişi, genç, ergin, sağmal hayvanlar ayrı gruplar halinde farklı yerlerde barındırırlar. Söz konusu yapay gruplandırmada dahi hayvanlar arasında pek çok sosyal ilişki oluşmaktadır.
Entansif sığır yetiştiriciliğinde boğalar bireysel bölmelerde tutulduklarından, dişiler arasında sosyal ilişkiler söz konusudur. Bunlar saldırganlık (agresif), mücadele (agonistik) ve olumlu ilişkiler olarak gruplandırılabilir.
Agonistik davranımlar en hafiften ağıra doğru; pasif çekingenlik, tehdit, toslama ve kavga olarak sıralanabilir. Pasif çekingenlik boyun eğme ve kaçma şeklinde görülebilir. Tehdit davranımı sergileyen hayvan başını yere yaklaştırır, gözlerini hasma yöneltir, ön bacakları dik durumdadır, arka ayaklar yerde sürüklenerek rakibe yaklaşılır, bazen boynuzlar ve boyun yere sürülür, ön ayaklarla eşelenilir. Rakip pasif çekingenlik göstermezse toslaşma ve kavga başlar. Kavga; rakibe yan veya arka taraftan darbe vurmaya veya buna olanak vermemeye yönelik olarak baş ile iteleşme şeklindedir. Şekil 2. a) Soldaki tehdit etmekte, sağdaki çekingenlik Bu sırada yandan darbe alan mücadeleyi göstermekte, b) Fiziksel mücadele, kaybeder, kaçar veya boyun eğer. c)Düğümlenme, d) Böğüre saldırı, e) Toslama
Sığırlar arasındaki olumlu ilişkiler ise; koklama, yalama, eşcinsel davranımlar (başın diğer hayvanın sağrısına yaslanması ve çıkış ) olarak sıralanabilir.
Sürü halinde hareket eden sığırlarda herhangi bir eyleme öncülük eden hayvan lider olarak adlandırılır. Lider hayvanlar her türlü eylemin (sağım binasına , meraya gidiş) öncüleridir. Liderlik ile üstünlük arasında genellikle bir ilişki yoktur.
5.7.1. Sosyal Hiyerarşi
Bir bölme veya merada grup halinde bulunan sığırlar arasında hızlı bir şekilde hiyerarsik düzen oluşmaktadır. Hayvanlar hiyerarşik düzen içerisindeki yerlerini bilir ve sürü içerisindeki davranımlarını buna uygun olarak sergiler. Üstünlük düzenin oluştuğu sürüler sakindir ve genellikle her hangi bir karışıklık (karmaşa) görülmez. Hayvanlar yaşamları süresince edindikleri deneyimlere bağlı olarak diğer hayvanların kendilerine göre sosyal konumlarını belirleyebilirler. Bir hayvanın diğer hayvana üstünlüğünü kabul ettirmesi için mücadele zorunlu değildir. Bir bakış, bir hareket ile üstünlük sağlanabilmektedir.
Ticari yetiştiricilikte sürüye her zaman yeni bir hayvan sokulabilir. Yeni gelen hayvanın sürünün sosyal yapısı içinde yer almasına kadar küçük karışıklıklar ortaya çıkabilir. Bu nedenle sözü edilen uygulamalarda sürü dikkatli bir şekilde izlenmeli, yeni hayvanın grup içerisindeki sosyal konumunu belirlemesine kadar ortaya çıkabilecek mücadele davranışlarının yaralanmalara neden olması engellenmelidir.
Besi işletmelerinde yakın cüssedeki hayvanlar aynı gruba koyulurlar. Yapay olarak oluşturulan bu gruplarda en çok 1-2 saat içerisinde sosyal düzen sağlanmaktadır. Bir grupta daha uzun süren bir karmaşa gözlenirse buna neden olan hayvanlar başka gruplara alınmalıdır.
Evcil sığırlarda sosyal hiyerarşi; lineer, lineer benzeri ve karmaşık yapıda olabilmektedir. Lineer hiyeraşide sıralamanın herhangi bir yerindeki hayvan daha alt konumda bulunanların hepsine üstünken , lineer benzeri hiyeraşide hiyerarşik düzenin herhangi bir yerinde bazı hayvanlar arasındaki üstünlüğün yapısı doğrusal olmayabilir. Bir A hayvanı B, o da C hayvanına üstünken, C hayvanı A’ya üstün olabilir. Karmaşık hiyerarşide çok daha fazla hayvan arasında bu tip anlaşılması güç üstünlükler mevcut olabilir.
Şekil 3. Evcil sığırda sosyal hiyerarşiler
(A: Lineer, B: Alfa, C: Orta, D ve F: Omega, E: Karmaşık hiyerarşi)
5.7. Diğer Davranımlar
5.8.1. Atıklama Davranımları
Sığırlar gübre ve idrarlarını gelişigüzel yerlerde atarlar. Dışkılama sırasında hayvan kuyruğunun dip kısmını yukarıya kaldırılır ve kuyruğu vücuttan uzaklaştırır. Arka bacaklar hafif ön ve yanlara getirilir, sırt kamburlaştırılır. Dişilerde idrar atım davranışı da buna benzerdir. Erkek hayvanlar ise normal ayakta duruş pozisyonunda veya yürürken idrar yaparlar. Dişi hayvanların atıklama pozisyonlarından yararlanılarak bağlı duraklı ahırlarda gübre ve idrarın idrar çukurlarına atılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Durak üzerine hayvan sırtını kamburlaştırdığında sırta temas edebilecek yüksekliğe zayıf akım verilmiş bir tel asılıdır. Atıklama sırasında bu tele temas edecek olan hayvan, elektrik akımı nedeniyle bu davranımını gerçekleştirmeyerek biraz geriye çekilip sırtının tele dokunmayacağı bir konuma gelir. Bu sırada atılan gübre ve idrar ise hayvanın yattığı yere değil idrar –gübre çukuruna düşer. Sağlıklı ergin bir sığır günde 9 kez idrar, 12-18 kez dışkı yapmaktadır. Sağmallarda bu sayı daha yüksektir.
Şekil 4. Elektrikli teller ile dışkı atımının kontrolü
5.8.2. Araştırma Davranımları
Hayvanlarda meraka neden olan uyarıcıların iki temel karakteristiği; korkuya neden olmamaları ve olağandışı olmalarıdır. Sığırlar bu nitelikteki nesnelere yaklaşırken başlarını yere eğer, gözlerini cisme kulaklarını yukarıya dikerler. Yabancı nesne önce koklanır, bu sırada burun delikleri hareket etmektedir. Daha sonra cisim yalanır. Cisim küçük boyutta veya esnek ise ağıza alınır, bazan yutulur. Bu nedenle hayvanların bölmelerinde belirtilen özelliklerdeki yabancı cisimlerin bulunması önlenmelidir.
5.8.3 Yalama ve Yalanma
Sığırlar zaman zaman kendilerini ve sürü arkadaşlarını yalarlar. Başka bir hayvan tarafından yalanan hayvan buna hiç tepki göstermez, huzurlu bir şekilde bunu kabul eder. Hayvanların kendilerini yalamaları veya başka hayvanlar tarafından yalanmaları gübre, idrar veya çamur bulaşmış bölgelerinin temizlenmesi ve dış parazitlerden kurtulmaya yönelik bir işlevi vardır. Bu görüşe dayalı olarak sığırlara tımar uygulanmaktadır.
6. KOYUNLARDA DAVRANIM
6.1. Koyunların Otlama Davranımları
Koyunların üst dudakları yarıktır. Bu nedenle otları yere çok yakın kısımlardan otlayabilirler. Otlar alt çenedeki kesici dişler ve damak arasına sıkıştırılıp başın yukarıya ve öne hareketiyle koparılır.
Koyunlar otlama sırasında ırka ve meranın otluğuna bağlı olarak günde 3 ila 10 km yol yürürler. Sürü içgüdüsü bakımından ırklar arasında farklılıklar vardır. Buna karşılık merada alt gruplar şeklinde ayrılarak otlama tüm koyun türü için ortak bir özelliktir. Aralarında daha yakın sosyal ilişki bulunan bireyler bu alt grupları oluşturmakta, söz konusu gruplar tüm etkinliklerde yakın veya birlikte hareket etmektedirler.
Koyunlar iklim ve arazi koşullarına bağlı olarak meranın belli bir yerinde konaklama –dinlenme eğilimindedirler. Dağlık bölgelerde yüksek düzlükler, ovalarda ise ağaç altları konaklama alanı olarak tercih edilmektedir.
Koyunlar merada sürekli olarak otlamaz. Günlük otlama; geviş getirme, dinlenme, otlamaksızın merada dolaşma gibi nedenlerle kesilmektedir. Koyunların en uzun otlama periyotları sabahın erken saatleri, öğleden sonra ile gün batımı arasındaki sürelerdir. Koyunların günlük otlama süresi 9-11 saat arasında değişir. Gübre ve idrar kokusu sinmiş otlar koyunlar tarafından otlanmamaktadır. Böylece meranın üniform bir şekilde otlanması sağlanmış olur.
6.2. Geviş Getirme (Ruminasyon ) Davranımları
Koyunlar gün boyunca düzensiz aralıklarla ve düzensiz sürelerde ortalama olarak 8 geviş getirme periyodunda ve toplam 8 saat süre ile geviş getirirler. Geviş getirme periyotlarının süresi 1 dakika ile 2 saat arasında değişmektedir. Geviş getirme sırasında, çiğnenen topağın yutulması ile yeni bir topağın ağıza getirilmesi arasında kısa bir dinlenme dönemi vardır. Bu dinlenme dönemlerinin toplam uzunluğu, toplam geviş getirme süresinin % 15’i kadardır.
6.3. Su İçme
Koyunlar merada belli yerlerden su içme eğilimindedir. Kuraklık dönemlerinde dahi bu eğilimlerini değiştirmemektedirler. Tüketilen su miktarı ırka, mevsime, mera koşullarına, üreme ve sağım dönemine bağlı olarak değişir.
6.4. Koyun Türünün Cinsel Davranımları
Koyun ırklarının çoğunluğu belirli mevsimde çiftleşme isteği gösteren yani mevsime bağlı poliöstrik hayvanlardır. Kuzey yarıkürede çiftleşme mevsimi yaz sonu- sonbahar ile kış başlangıcı arasındaki dönemindedir. Koçlar tüm yıl boyunca cinsel aktivite gösterirler. Buna karşılık üreme mevsimi dışındaki dönemlerde koçların libido ve semen kaliteleri normal üreme mevsimindekinden geridir.
Koç; kızgın dişinin genital kanalından salgılanan koku aracılığıyla kızgınlığı belirler, sürekli olarak bu dişiyi izler. Bu sırada dilini hızla dışarı-içeri hareket ettirir, dişinin yan tarafına geçerek ona sürtünür, sık sık genital organını koklar, ön ayağıyla koyunun karın bölgesine hafif temaslar yapar. Bu sırada koyun koçtan kaçmazsa koç arkadan çıkış yapar ve çiftleşme gerçekleşir. Ejekülasyon hamlesinden sonra koyun üzerinden iner. Koyun kızgın değilse koçun bu davranımları sırasında kaçar.
Kızgın dişi koça yakın olma eğilimindedir, vücudunu koça sürter, başını koçun böğrüne doğru uzatır, kuyruğunu hızla sallar ve koçu kabul eder pozisyonda bekler. Sık sık ve az miktarda idrar yapar. Dişilerin, kızgınlık döneminde diğer dişilere çıkış yapma davranışı sığırlardakine göre son derece seyrek olarak gözlemlenir. Kızgınlık çoğunlukla sabahın erken saatleri ile öğleye yakın saatler arasında başlar ve 20-30 saat sürer. Kızgınlık başlangıcından 12 saat sonra yapılan çiftleştirmelerde gebe kalma ihtimali en yüksektir.
Çiftleştirme mevsiminden önce koçlar sürüden ayrılıp, koyunların; koçların varlıklarını hissedemeyeceği uzak bir yerde barındırılır ve çiftleştirme zamanında sürüye katılırlarsa koyunların büyük bir kısmı kısa süre içerisinde kızgınlık gösterirler. Böylece sürüde kızgınlığın belli ölçüde de olsa toplulaştırılması sağlanmış olur.
Şekil 5. Koyunlarda cinsel davranımlar
6.4.1. Cinsel Davranımların Üreme Etkenliğine Etkileri
Sürüdeki koçlar arasında üstünlük sıralaması mevcuttur. Üstün koçlar ast koçların çiftleşmelerini engelleme ve mümkün olan en çok sayıda dişi ile çiftleşme eğilimindedir. Koçlar farklı yaşta iseler, genç ve koçların çiftleşme olanağı çok azalır. Sürüde çok sayıda koç mevcut ve çiftleştirme geniş bir alanda yapılıyor ise genç veya ast koçlar çiftleşme olanağı bulurlar. Sürüdeki dişi sayısına göre 2 koçun tohumlamada yeterli olabileceği durumlarda dahi 3 koç katılmalıdır. İki koç katılması halinde üstün koç astın çiftleşmesini engellemeye çalışırken kendisi de çiftleşemeyeceği için sürüde kısırlık artar.
Kısaca, koçların sürüye serbest olarak katıldıkları durumda (serbest aşım); aynı yaştaki koçların kullanılması, en az 3 koç katılması, çiftleştirmenin geniş bir alanda yapılması tüm koçların çiftleşme şansı bulmasını sağlar.
6.5. Analık ve Doğum Davranımları
Doğumun hemen öncesinde koyun huzursuzlanır, sık sık yer ve pozisyon değiştirir. Bazıları izole bir yer arar. Bu dönemde bazı koyunlar diğer koyunların kuzularına yoğun ilgi gösterir ve onları çalar, kendi yavrusu imiş gibi davranır. Daha sonra kendisi doğurduğunda bu yavruyu terkeder. Bu durumda çalınmış kuzunun anasını bulması olanaksızdır.
Doğum başlangıcında abdominal kasılmalar başlar. Kasılmalar giderek sıklaşır. Koyun yatar pozisyondadır, sık sık yana dönerek başını karnına doğru hareket ettirir, kasılmalar sırasında bazen yüksek sesle meler. Kuzunun baş ve omuzları vulvadan çıktıktan sonra koyun ayağa kalkar ve su sırada yavrunun çıkışı tamamlanır. Doğumdan hemen sonra yavru anası tarafından yalanarak yaklaşık 1 saat içerisinde kurutulur.
Ana kuzusunu başlangıçta neredeyse sadece kokusu aracılığıyla tanır. Koklama duyusu zamanla yerini görme ve işitme duyusuna bırakır ve ana ile yavrunun birbirini tanıması görsel ve işitsel yolla olur.
Doğumdan sonra ananın yavruya ilgi göstermesi, yavrunun kokusu dışında onun hareketliliği ve vücut sıcaklığına da bağlıdır. Doğumdan sonra hareketsiz olan zayıf kuzular belli bir süre sonra analarından ilgi görmezler. Bu sırada besin rezervlerini kısa sürede tüketen kuzuların vücut sıcaklıkları düşer ve ölüm gerçekleşir. Bu tip kuzular bakıcı tarafından kurutulup sıcak bir yerde elden beslenmesi ve en kısa sürede analarının yanına götürülmelidir.
Doğumdan 1-2 dakika sonra kuzu doğrulmaya çalışır ve yarım saat içinde ayağa kalkıp memeye yönelir. Ana bu sırada kuzunun memeyi bulmasını kolaylaştıracak pozisyon alır. Doğumdan yaklaşık 1 saat sonra ilk emzirme gerçekleşir.
Güç doğum yapan veya zayıf olan analar doğumdan sonra uzun süre yatar ve yavruları ile ilgilenemez. Bu sırada kuzunun vücut sıcaklığı düşebilir ve hareketsiz kalabilir. Bu tip kuzular daha sonra anasından ilgi görmeyecekleri için ölebilirler. Bazı koyunlar yavrularına yeterli ilgiyi göstermez veya onu reddedebilir. Çoğuz doğumlarda, ana kuzularından birisini tanıyıp diğerlerini reddedebilmektedir. Bu durum, son kuzunun doğumu sırasında diğer kuzuların kaybedilmesi ve daha sonra kabul edilmemesi, yani tanınamamasından kaynaklanmaktadır.
Anası ölen, anası sütsüz veya sütü yetersiz olan, anasını kaybeden, anası tarafından reddedilen kuzulara problem kuzu adı verilir. Bu kuzuların diğer koyunlar tarafından emzirilmesinin sağlanması gereklidir. Bu, yabancı koyunun vaginal akıntılarının kuzunun postuna sürülmesi veya bu koyunun ölmüş olan kuzusunun postunun, problem kuzuya giydirilmesi yolu ile sağlanabilir. Kuzusunu reddeden analar veya problem kuzulara süt anası olacak yabancı koyunlar, geriye dönemeyecekleri kadar dar bir bölmeye konularak kuzunun zorla emmesini sağlamak suretiyle kuzuya ve emzirmeye alıştırılabilirler. Bu bazen mümkün olmamaktadır.
Şekil 6. Problem kuzunun anaya adapte edilmesinde sıkıştırma yöntemleri
6.6. Koyunlarda Sosyal Davranımlar
Koyunlar, bireyleri arasında sıkı ilişki bulunan sosyal gruplar halinde yaşayan hayvanlardır.
Ana-Yavru ilişkileri, sosyal ilişkiler ve davranımların önemli bir bölümünü oluşturur. Ana; yeni doğan kuzusunu yalayarak kurutur. Bu davranım ananın yavruyu tanımasına, kan dolaşımını hızlandırıp ve vücut sıcaklığının düşmesini önleyerek kuzunun yaşama gücünün artmasına ve kuzunun emme konumunu almasına yardımcı olmaktadır.
Yeni doğan kuzunun anasından ayrılmaması gereklidir. Anasından 4-5 saat ayrı kalan yeni doğmuş kuzular daha sonra anaları tarafından çoğunlukla reddedilmektedir. Bu süre en fazla 8 saat dolayındadır. Anaları ile birlikte bulundurulan kuzularda anaya bağlılık oluşmaktadır. Bu bağlılığın beslenme ile ilişkisi yoktur. Anasından ayrılıp bir köpekle uzun süre bir arada bulundurulan kuzu, köpeğe bağlanmaktadır.
Kalabalık sürüler halinde yetiştirilen koyunlar sosyal ilişkilerin fazla olduğu alt gruplar halinde yaşarlar.< |